Wednesday, December 29, 2010

Yeni yıl ve Christmas adetlerinin kaynağı nedir?

Christmas ile yeni yıl birbirinden çok ayrı şeyler olmasına rağmen, tarihlerin yakınlığı ve tüketme isteğimiz sayesinde birleşip amorf bir hale gelmiştir. Çam ağacı süslemek, hediye almak, Noel baba, ağaca veya varsa şömineye çorap asmak, şemşiye kılıklı yeni yıl şekerleri ve hindi yemek ülkemizde de yeni yıl adetlerinden olmaya başladı. Kabul etmek lazım, eğlenceliler de. Şimdi tek tek bunların nasıl çıktığına bakalım. 

Christmas: İsa'nın doğumu olarak kabul edilen 25 Aralık tarihidir. Aslında gerçek doğum tarihi bilinmemektedir. Fakat halen pagan kültürünü ve kış kutlamalarını sürdürmeye çalışan Katolik kilisesinin seçtiği bir tarihtir.

Yeni yıl: 31 Aralık gecesini 1 Ocak'a bağlayan gecedir. Takvimsel bir detaydır.

Noel baba: İlk olarak 4. yüzyılda bahsi geçer. Türkiye'de Mira'da (Patara yakınında Demre'de) yaşamıştır. Bonkör ve çocukları seven biri olarak bilinirdi. 1087 yılında İtalyan denizciler tarafından naaşı çalınıp İtalya'ya götürülür ve böylece Avrupa'da popüler bir aziz olarak tanınmaya başlar. Kilise, 12. yy'da 6 Aralık gününü Aziz Nicolas günü olarak ilan eder ve o gün herkesin hediyeler vermesini ve bağışta bulunmasını teşvik eder. Kilise reformasyonu sonrasında bu adet unutulur. Fakat Hollandalılar Aziz Nikolas gününe sahip çıkar. Hollanda dilinde Saint Nicolas'ın ismi  "Sint Nikolaas" olarak telaffuz edilmeye başlar ve sonunda da "Sinterklaas"halini alır. Bugün tüm dünyada Santa Claus olarak bilinmektedir. Hollanda'lı çocuklar gece yatmadan ocağın başında ayakkabılarını bırakıyorlardı ve Santa Claus gelip iyi olan çocuklara hediyeler bırakıyordu. 17. yy'da Amerika'ya göç eden Hollanda'lılar beraberlerinde bu adetleri de Amerika'ya götürdüler. 


Yılbaşı ağacı süslemeleri: Bu adet de 16. yy'da oynanılan meşhur bir Alman tiyatro gösterisinden çıkmıştır. Bu dini gösteride Adem ile Havva'nın Cennet bahçesinden kaçışları anlatılmaktadır. Bu oyundaki Cennet bahçesi elmalarla, şekerlemelerle ve parlak kağıtlarla süslenmiş bir çam ağacı ile sembolize ediliyordu. İngiltere Kraliçesi Victoria ile evlenen Alman Prens Albert bu adedi İngiltere'ye taşımıştır. Buradan da yine Amerika'ya göç etmiştir. 

Çorap içine hediye: Eski bir hikayeye göre bir asilzade karısının ölümü üzerine bunalıma girer ve tüm servetini harcar. 3 kızı başlık parasız ve fakir kalırlar. Bonkör Santa Claus'da onların ocak başına kurutmak üzere astıkları çoraplarının içine altın ve mücevherlerle doldurur.


Çingenelerin yaptıkları ve bazı sitelerde adına Konçine denilen çiçeğin ne olduğunu ve nasıl yapıldığını merak ettim. Nette cevabı bulamadım. İngilizce, Latince adını bilen veya tüm cevabı bilen varsa lütfen söylesin. Aksi taktirde bir çingene görene kadar rahatlayamayacağım.

Sunday, December 26, 2010

Müziğin alışveriş üzerine etkisi var mıdır?

Bu aralar yılbaşı sebebi ile heryerde indirim var, tüm dükkanlarda yılbaşı müzikleri çalıyor. Birçok araştırma ile müziğin satın alım üzerindeki etkisi kanıtlanmış. İşte size bazı araştırma sonuçları;

1) Jingle bells tarzında yılbaşı müziklerin ziyaretçileri olumlu etkilediği görülmemiş, dahası mağaza çalışanlarının agresifleşmesini sağlıyormuş. (Jingle hells)
2) Klasik müzik mağaza içi hırsızlık oranını %70 azaltıyormuş
3) İngiltere'de küçük ölçekli esnafa klasik müzik çalmasını tavsiye ediyormuş 
4) İngiltere'de metroda klasik müzik çalarak şiddet olaylarını azaltabilmişler
5) Markette hızlı müzik çaldığı zamanlara kıyavla yavaş müzik çaldığında ziyaretçiler daha uzun kalıyor ve %38 daha fazla para harcıyorlarmış (çıstak çalmayın yani). Hatta aynı çalışmanın restoran versiyonunda daha yavaş yemek yedikleri de kaydedilmiş.
6) Fransız akordiyon müziği çaldığında Fransız şarapları Alman şaraplarının 5 katı fazla satıyormuş. Alman müziği çaldığında ise Alman şarabı Fransız şarabının 2 katı fazla satıyormuş. 
7) Şekerli ve ekşi tatlar insanların aklında daha ince tonlu sesleri çağrıştırıyormuş, buruk tatlar ise daha kalın ve düşük tonlu sesleri. Starbucks bu çalışma üzerine İngiltere'deki kafelerinde çalınmak üzere ambient, düşük tonlu müzikler sipariş etmiş. Amaçları ise kahvenin içilme keyfini arttırmak.

Ayrıca mantıklı son bir not da okuduklarım arasındaydı; insan beyni sürekliliği olan bir sesi duymazdan gelebilir. Ama şarkılar içinde birçok mesajı barındırır. Bu sebeple hızlı tempolu ve sözlü bir şarkı mağaza içindeki tüketicinin zihnini meşgul edecek ve rahatsızlık verecektir. Dolayısıyla o dükkandan kaçmasına bile neden olabilir. 

Sanki doğru seçim sözsüz, yavaş, rahatlatıcı bir müzik seçmek.  Biz tüketiciler için doğru seçim ise internetten alışveriş.

Thursday, December 23, 2010

Parmak uçları neden suda buruşur?

Oğlum parmakları buruştuğunda büyük bir ilgi ile ellerine bakıp, şaşırıyor. Bana gösterip bir açıklama bekliyor. Gerçi açıklasam da anlayacak yaşta değil ama yine de beni de bir merak aldı  Neden parmaklarımız uzun süre suda kalınca buruşuyor? 

Genel bir inanışa göre parmaklarımız uzun süre suda kalınca, su kaybettiği için buruşuyor. Yanlış! Aslında derimiz çok fazla su emdiği için buruşuyor. Parmak uçlarımızdaki deri, vücudumuzdaki herhangi başka bir bölgedeki deriden çok daha serttir. Bu bölgelerdeki protein ve keratin oranı da daha yüksektir. Protein ve keratin suyun daha çok emilmesine sebep olurlar. 

Peki parmaklarımız eğer fazla su emiyorlarsa, neden şişmiyorlar? 

En üstte bir kat derimiz var, üst yüzey. 
Altında bulunan deri tabakası şişmeyen cinsten. 
Onun da altında bulunan tabaka ise şişen tabaka. 

En altta şişen tabaka, şişmeyen tabakaya bağlı olduğu için ve en üst tabaka son derece gergin olduğu için bu kırışık görüntü oluşuyor. Sudan çıktığınızda, bir süre sonra parmaklarınız tarafından emilen su buharlaşır ve geriye kurumuş cildiniz kalır. Bu buruşmanın zararı yoktur ama cildinize bir parça krem sürmenizin faydası vardır.

Wednesday, December 22, 2010

1000awesome things

www.1000awesomethings.com isimli bloğa şimdiye dek rastlamadıysanız, girip bakmanızı tavsiye ederim. Gülümsemek garantili :)

Siteye (sanırım) tüm dünyadan insanlar harika buldukları şeyleri yazıyorlar. Geri sayım şeklide her gün yeni bir harika şey ekliyorlar. Bugün itibarı ile 1000'den 348'e gelmiş durumdalar. Yani son bir senesi kaldı.

Eklenen şeylerin genel geçer, insanoğlunun beğendiği şeyler olması önemli. Mesela neler var?

Ninenize yılbaşı şapkası giydirmek
Sizi pazularıyla etkilemeye çalışan küçük çocuklar
Paketin içindeki şekerleme bitti zannederken, içinden son bir adet çıkması

Sokağa çıktığı için son derece mutlu bir köpek görmek
"Bu konuya nasıl gelmiştik?" sorusunun cevabını bulabilmek

Uzun süre uykusuz kalmaktan, anlamsız bir şekilde herşeyin komik geldiği an

Tam pırt yaptığınız anda hapşuruyor olmanız ve sesin duyulmaması

Bence kendiniz de gidip bir göz atın. Daha neler neler var. Hepsi de "AAA evet" dedirtiyor.

Kartvizit ne ola ki?

Hayatım boyunca kartvizit olayına alışamadım. Yanımda taşımayı hep unutmam bir yana, insanlardan aldığım kartvizitleri doğru düzgün kullanamıyorum. Teknolojinin bu kadar geliştiği bir dönemde nasıl oluyor da halen bu kağıt parçasına başarılı bir alternatif getirilemediğini de anlayamıyorum.

Halbuki kartvizitin hayatımızda daha anlamlı bir yeri olabilir. Farklı tasarımlarda kartvizitler kullanılsa, hem insanlar üzerinde yaratacağınız ilk izlenim çok farklı olur, hem de belki kartvizitiniz gerçekten bir işe yarar. Ne demek istediğimi resimlere bakınca daha net anlayacaksınız. Ben yaratıcı ve faydalı bir kartvizit istiyorum. Yetkililere duyrulur.





 

Sunday, December 19, 2010

Wikileaks'in serverları burda...

Madem en çok okunan yazım Wikileaks nedir oldu, işte sizi Wikileaks serverlarının bulunduğu Bahnhof AB, isimli firmanın ofisinden fotoğraflar. İsviçre'de yerin 30 metre altında, soğuk savaş zamanından kalma bir nüklear bomba sığınağının içinde.
 




Friday, December 17, 2010

Dünya daha hızlı dönse hisseder miyiz?

Bir arkadaşımın küçük kızı geçen gün kendisine dünya daha hızlı dönse hisseder miyiz diye sormuş ve kendisi de cevaplayamamış. Oncelikle eski bilgilerimizi tazeleyelim;

Dünya kendi etrafında saatte yaklaşık olarak 1600km hızla dönmekte.
Dünya güneşin etrafında ise saatte yaklaşık 107.800km hızla ilerlemekte.

Yani zaten çok çok hızlı dönmekte ve ilerlemekteyiz. Dünyanın bu dönüş hızını gözlemleyebildiğimiz bir yer tuvalet. Dünyamız doğudan batıya hareket eder. Kuzey yarım kürede (mesela Türkiye'de) bir yerde sifonu çektiğinizde suyun saat yönünde döndüğünü görürsünüz. Bu dünyanın dönüş hızından kaynaklanmaktadır.

Peki neden bu hızlı dönüşü hissetmiyoruz? Çünkü bizde dünyanın içinde onunla aynı hızda dönüyoruz. Uçağa bindiğinizde hissediyor musunuz? Hava boşluğuna girmedikçe veya fırtınada kalmadıkça yine hissetmiyoruz. Hızın insanlar tarafından farkedilmesi için çevremizin de değişmesi gerekir. Neler olsa dünyanın hızını hissederdik?

Dünya daha küçük olsa hissedebilirdik
Dünya Güneşe veya aya daha yakın olsa hissederdik.
Dönerken sartılar olsa hissederdik.

Wednesday, December 15, 2010

Marie Sena'yı görmeden dövme yaptırmayın

Yaptırsam mı, sıkılır mıyım derken seneler geçti ama ben hala ne zaman güzel bir dövme görsem bakakalıyorum. Bugün ünlü bir dövmeci olan Marie Sena'ya ilk defa rastladım. Çok güzel dövmeleri var, yaptırsam ben de böyle renkli renkli dövmeler isterim herhalde.







Monday, December 13, 2010

Meteor yağmuru nasıl olur? Kafama meteor düşer mi?

Her yıl 13-14 Aralık'ta yılın en güzel meteor yağmurlarından biri gerçekleşiyor. Nedir bu meteor yağmuru diye okudum, özetliyorum;


Güneş'in yörüngesinde dolaşan birçok kuyruklu yıldız ve astreoid bulunuyor. Astreoid ve kuyruklu yıldızların da çevrelerinde küçük taş ve metal parçaları bulunuyor. Bu cisimler dünyaya yaklaştıklarında çekim gücüne karşı gelemeyip atmosferimize giriyorlar. Atmosfere girdiklerinde saniyede 71 kilometreye ulaşabilen bu cisimler yanıyorlar. Eğer yeryüzünden 65-120km yükseklikte halen yanıyorlarsa çıplak gözle izlenebilir oluyorlar.

Atmosfere giren bu meteroidler eğer çok miniklerse, yeryüzüne ulaşmadan kül oluveriyorlar. Ama eğer büyüklerse gökyüzünde patlayarak yeryüzüne kadar ulaşabiliyorlar. Şahit olunan en büyük patlama 1908 yılında Sibirya'da Tunguska nehrinin 10km yukarısında patlayarak düşen ve 32km'lik bir alanı yakan meteoriddir.
Tunguska

Dünyada bu tip 150 krater bulunmaktadır. Tunguska haricindeki diğer patlamaların çoğu 65 milyon yıl öncesine ailt olduğu düşünülen çarpışmalardır. Bilinen en büyük çarpışma Meksika Yucatan Chicxulub'daki çapı 300km büyüklüğündeki kraterdir. Bu çarpışma sonucu atmosfere karışan toz ve partiküllerin iklim değişikliğine sebebiyet verdiği ve dinazorları yok ettiği düşünülmektedir.
Chicxulub krateri

Bu gece izleyeceğimiz meteor yağmurunu ise 3200 Phaethon'a borçluyuz. İsmini  Yunan mitolojisindeki güneşi temsil eden Helios'un oğlu Phaeton'dan alan bu astreoid güneşin yörüngesinde dolaşan sönmüş bir kuyruklu yıldız. Phaeton isminin verilmesindeki amaç ise güneşe en çok yaklaşan cisim olmasından kaynaklanıyor.

Tuesday, December 7, 2010

MMORPG nedir?

MMORPG= Massive Multiplayer Online Role Playing Game. 

Dünyanın en çok satan ve en çok aylık abonesi olan oyunu tabi ki World of Warcraft. Bugün World Of Warcraft yazmamın sebebi ise bu gece saat 1'den itibaren yeni expansion paketinin çıkıyor olması. 

World of Warcraft bir MMORPG. 
Yani dev gibi bir dünya, içinde aynı anda birçok oyuncu aynı ortamda bulunuyor ve oyun oyunuyorlar. 
Türkiye'de en çok oynanılan OKEY'den örnekle anlatacak olursam; okey oynamaya giriyorsunuz ve kendinize bir masa seçiyorsunuz ya, bunu bir savaşçı olarak yapabildiğinizi düşünün. 
Girdiğiniz dünyada da sadece 4 kişi değil binlerce kişi olduğunu düşünün. 
Ekranda gördüğünüzün sadece masa değil, koskoca bir dünya haritası olduğunu düşünün. 

6 senedir oynadığım bu oyunu daha iyi anlatmak için onlarca yöntem denedim. Videosunu çekip dahi gösterdim. Ama hiçbirinde çok başarılı olduğumu söyleyemem. En sonunda World of Warcraft anlatılmaz, yaşanır demekle yetinir hale geldim. :) 
Merak eden arkadaşlarım için resimde gördüğünüz benim oyundaki karakterim. İsmi Tiya. Kendisi bir healer (iyileştirici, bir nevi doktor)

Bugün World of Warcraft ile ilgili okuduğum bazı bilgileri sizlerle paylaşıp, sonra gidip oyun oynayacağım
- Online oyun pazarının %62'sine sahip bir oyun.
- Dünyada aktif 11.5 milyon insanın oynadığı bir oyun. Aylık abonellik ücreti 15 euro civarı.
- Oyuncuların yarısı Uzak Doğulu. 
- Türkiye'de yaklaşık 15.000 oyuncusu bulunduğu rivayeti dolaşıyor ama kesin sayı ben gözümle görmedim. 
- Toplam 150 kişilik bir ekip tarafından yaratılmış bir oyun. 

Friday, December 3, 2010

İsviçre bankalarında parası var...eee?

Hep duyarız, filmlerde de görürüz, zenginlerin İsviçre bankalarında hesapları vardır. Son günlerde de Wikileaks dosyaları içinde Erdoğan'ın 8 farklı İsviçre bankasında hesabı olduğu iddiasını duyuyoruz. Nedir peki İsviçre bankalarını bu derece önemli ve mistik kılan?

İsviçre bankalarını diğer bankalardan ayıran en büyük özelliği, bankalarındaki hesap bilgilerini İsviçre hükümeti dahil kimseye açıklayamıyor olmaları. Açıklama yapmak cinayet ile aynı keseye konuyor ve ceza davası olarak görülüyor. Hesap sahibinin adını açıklayan bir bankacı en az 6 ay hapse giriyor ve 50.000Euro para cezasına çarptırılıyor. İsviçre bankalarının hesap sahibini açıklaması için organize suç, uyuşturucu kaçakçılığı ile ilgisi olması gerekiyor. Ayrıca boşanma, miras ve kişinin iflası durumlarında da bilgi açıklanabiliyor.

Bir Türk için İsviçre bankalarının bir güzelliği daha var; vergi ödemiyoruz. Vergi ödeyenler sadece İsviçreliler, Avrupa topluluğu üyesi ülke vatandaşları ve Amerikan vastandaşları.

Ayrıca vefatınız durumunda miras vergisi de ödemiyorsunuz.


Bankanın batması halinde paranızın karşılığı her daim var. İsviçre bankalarındaki paraların %40'ının altın karşılığı reservlerde tutuluyor. Stabil bir ekonomisi olan ve 1505 senesinden savaşmayan İsviçre'de bu uygulamalar ile para kaybetme olasılığınız yok.

İsviçre'deki en büyük iki banka; UBS AG ve Credit Suisse Group.

En çok kullanılan hesap türü ise Numaralı hesaplar. Hesap numarasının kime ait olduğu bilgisi dahi bankada sadece bir iki seçili kişi tarafından bilinmekte. Eğer 10 sene boyunca hesap sahibinden haber almazlarsa, o kişiyle kontağa geçmekle yükümlüler.

İsviçre bankasında hesap açmak için zengin olmanıza da gerek yok. Hesap açmak için alt limit yok. 18 yaşından büyük herkes kendine bir hesap açabilir.

İsviçre'nin bankacılıktaki bu ketumluğu 1713 yılına dayanıyor. Hitler zamanında bu gizlilik ihtiyacı daha da ayyuka çıkmış. Hitler, ülke dışında parası olan herkesin idam edilmesini emretmiş. Gestapo'nun izlediği İsviçre bankaları da, daha da dikkat eder hale gelmiş.
İsviçre bankaları kamplarda öldürülen Musevilerin paralarını da iç etmiş ve dökümanları yok etmiş. Savaştan sonra bir sürü dava ve suçlama sonucunda bir bölümünü ortak bir hesaba geri aktarmak zorunda bırakılmış.

Thursday, December 2, 2010

Kendini iyi hissetmenin garantili yolu!

Gecenlerde okudugum bir makalede 15 dakikalik bir egzersizin nasil kadinlarin matematikte daha iyi perform etmesini sagladigini anlatiyordu. Universitede yapilan akademik bir calismanin sonucu olan yazinin tamamina buradan ulasabilirsiniz. Ben size bu egzersizi kendiniz de uygulamaniz icin onerecegim;

Ilk olarak kagida hayatta onem verdiginiz seylerin bir listesini yazin
Sonra 15 dakika boyunca neden bu seylerin sizin icin onemli oldugunu yazmaya devam edin.

Sadece bu egzersiz dahi insanin kendine olan guvenini yuksek oranda yukseltmeye ve kendini iyi hissetmeye sebep olabiliyormus. Dusunun matematik, fizik gibi konularda kotu oldugunu dusunen kadinlari, erkekler ile ayni seviyeye cekebiliyormus. Denemekle birsey kaybetmezsiniz. Go Go GO!




- Posted using BlogPress

Buz küpleri neden yapışır?

Sims oynadınız mı hiç? Ben Warcraft expansion beklerken son günlerde X-Box üzerinde Sims oynamaya sardım. Orada eğer bir Sim sinemaya giderse 8 saat mutlu kalıyor. Ben de son günlerdeki stresimi atmak amaçlı sinemaya gittim. Filme girmeden önce kendime buz gibi bir Coca-Cola aldım. Cam bir bardak içinde de buz küpleri şıkırdıyor...  oh oh... Filme girmenin verdiği mutluluktan olsa gerek, son günlerde hastalıkla yok olmuş olan merakım yerine geldi ve nasıl yapışıyor bu buz küpleri diye merak ediverdim. Eve gelip hemen araştırdım. İlkokul bilgisiymiş ama öğrenmenin yaşı yok tabi ki. :) 

Buzlar herhangi bir sıvıya girdiklerinde hafif hafif erimeye başlıyorlar. Buz kübünün etrafında adeta bir su çemberi oluşuveriyor. Bu su çemberi erimeye henüz başladığından donma seviyesinde. İkinci bir buz ile çarpışınca da, buz kütleleri güçlerini birleştirerek bu su çemberlerini tekrar donduruyorlar. Böylece  buzlar yapışıyor.

Ayrıca bu bilgiyi araştırırken tamamen net, baloncuksuz, çiziksiz buz yapmanın yolunu öğrendim. İki sayfa yazmışlar ama cevap basit.
  • Temiz su
  • Kaynatılmış ve mineralleri en aza indirilmiş su
  • Demir buz kalıbı (ısı iletimini eşit şekilde geçirmesi için)
  • Demir kalıbının üstü kapalısı varsa çok daha iyi (hava ile temas etmemesi iyi çünkü hava da hızlı soğumaya sebep verebiliyor ki bu da buzun çatlamasına sebep verebiliyor)
  • Mümkünse yavaş yavaş soğumalı. Hızlı dondurucularda çatlama olasılığı daha yüksek. 

Son olarak da Optimus Prime'ın buz heykelini sizinle paylaşmadan edemeyeceğim. Hasta adamlar!!

    Monday, November 29, 2010

    Üzüntü merakı öldürüyor

    Oğlum zatüre başlangıcı oldu. Canım iğne oluyor, ilaç alıyor, çılgın gibi öksürüyor. Birkaç gün benden merak çıkmaz. :/ Geri geleceğim.

    Saturday, November 27, 2010

    Thanksgiving nedir? - Şükran günü

    Yahu günlerdir internette, yabancı gazetelerde haber okuyamaz olduk. Hep indirimler, hediye önerileri, promosyonlar, vs. Sıkıntı bastı şu Black Friday dedikleri şeyden. Artık teslim oldum ve peki nedir bu Şükran günü bari bakayım dedim:
    1620 yılında Amerika'ya MayFlower isimli gemi ile gelen 102 göçmen, bir sene boyunca demirledikleri New England kıyılarında, gemi içinde sefalet ve hastalıkla boğuştular. Zor durumdaki bu göçmenlere Squanto isimli  bir Kızılderili yardım eli uzattı. Onlara ekin ekmesini, mısır toplamasını, zehirli bitkileri ve nehirde balık avlamasını öğretti. 1 yılın sonunda göçmenlerin sadece yarısı hayatta kalabilmişti ama en azından artık hayatta kalacakları bilgileri vardı.

    1621 yılında artık kendi başlarının çaresine bakabilen göçmenlerin başı William Bradford, kızılderili dostlarını da davet ederek, elde edindikleri tüm gıdaları paylaşabilecekleri bir kutlama düzenledi. (sonra ne ara kızılderilileri kesmeye karar verdiler onu henüz bilmiyorum, kalleşler!) Bir yıl sonra yaşanan kuraklık kutlamanın tekrarını engelledi. 1623'de ise kuraklığın bitmesinin verdiği sevinç ile tekrar bir kutlama yapıldı ve böylece her sene kutlanır hale geldi. Buradan da ülkenin kuzeyine yayıldı. 1789'da George Washington Şükran gününü tanıdı ama resmi bir gün olarak ilan etmedi. Tüm Amerikalıları anayasalarının yazılması ve barışa kavuşmalarını kutlamak için Şükran gününde şükretmeye davet etti. 

    Şükran günü, Amerikanın kuzeyinde kutlanırken, güneyinde uzun süre kutlanmadı. Yazar Sarah Josepha Hale Şükran gününün tüm Amerika'da kutlanması için 36 yıl çaba gösterdi. 1863 yılında Abraham Lincoln, Şükran gününü resmi olarak Kasım'ın 3. Perşembe günü olarak ilan etti. Konuşmasında "Tanrı'ya tüm halkımızın yaralarını sarması, öksüz ve dulları gözetmesi için dua ediyoruz" dedi. 

    Bugün Şükran gününden geriye kalanlar hindi ve Black Friday. Black Friday'de mağazalar sabaha karşı açılıyorlar ve çılgın indirimler uyguluyorlar. Bu sebeple her sene izdiham yaşanıyor. Black denilmesinin sebebi bu izdiham değil, "in the black" teriminin kar yapmak anlamına gelmesi. Dükkanlar coşuyordur tabi.

    Wednesday, November 24, 2010

    Freddie Mercury'yi anıyorum... Buyrun katılın...

    Bir Queen hastası olarak Freddie Mercury'nin ölüm yıldönümünde kendisini anmazsam ayıp olur. Size Freddie ile ilgili bazı bilgiler vereceğim. 

    - Zanzibar doğumlu
    - Gençliğine kadar ailesi ile birlikte Hindistan'da yaşıyor ve İngiliz okuluna gidiyor. 
    - Zanzibar devrimi sırasında ailesi ile birlikte güvenlik sebebi ile İngiltere'ye kaçıyor ve burada Grafik sanatlar ve dizayn okuyor. Kendisi meşhur Queen amblemini de çizen kişidir.
    - 4 oktav sese sahip. Konuşurken sesi bariton iken, şarkı söylerken genelde tenor olarak söylüyor.
    - Seven seas of Rhye, Bohemian Rhapsody, Killer Queen, Somebody to love, We are the champions, Dont stop me now gibi grubun birçok ünlü şarkısını kendisi yazmıştır. 
    - Biseksüel. Uzun yıllar Mary Austin isimli bir kadınla birlikte oldu. Daha sonra kısa süreli yaşadığı homoseksüel ilişkiler sebebi ile Austin'den ayrılır. Ama ölene kadar çok iyi arkadaş kalırlar. Mary için benim tek gerçek arkadaşım derdi. Love of my life şarkısını da yine Mary için yazmıştır. 
    - Daha sonra Barbara Valentin ile 5 yıl birlikte olur.
    - Daha sonra Jim Hutton isimli bir erkek ile beraber olur ve onunla birlikte iken vefat etmiştir.
    - "I am gay as a daffodil (nergis)" demişliği vardır ama açık bir şekilde gay olduğunu kabul etmemiş olması gay komunitesi tarafından pek hoş görülmemektedir. 
    - HIV olmasını da ölümünden bir gün öncesine kadar saklamıştır. Bu davranışı da hoş karşılanmamıştır ve istese AIDS için birçok yardım kampanyası düzenleyebilirdi denilmektedir. 
    - Birleşmiş milletlerin boykotunu kırıp Güney Afrika'da konser verdikleri için de adları boykot kırıcıya çıkmıştır. 
    - Zanzibar hükümeti Freddie'nin 60. yaş günü kutlamalarını gay olması sebebi ile iptal etmiştir. 
    Mary Austin
    Jim Hutton

    Barbara Valentin

    Tuesday, November 23, 2010

    Trafiğe çözüm yeni taşıma aracı

    Çinlilerden trafiğe çözüm! Bayıldım bu çözüme... 7 tepeli şehrimizde metro yapmanın zorlukları varken bu çözüm son derece uygun olabilir. Ey belediye duy sesimi.

    Resimde gördüğünüz bu otobüs sadece yanlarından yoldaki raylara temas ediyor. Yüksekliği 4.5metre ve altından arabalar geçebiliyor. Elektrik ve güneş enerjisi ile çalışan bu yeni taşıma aracı 1200 kişi kapasiteli ve saatte 60km hız yapabiliyor.Trafiği %20 ila 30 oranında azaltması bekleniyormuş.

    Sizce de harika bir buluş değil mi? Kurtuluruz valla. HADİ!

    Sunday, November 21, 2010

    Uçakla gidiş-dönüş saatleri neden fark ediyor?

    Doğudan batıya uçakla seyahat ederken uçuş süresi, batıdan doğuya gidişe göre daha uzundur. Sebebini sorduğunuzda da genelde turizm acentası görevlileri "dünyanın dönüş istikametinin tersine gidiyorsunuz da o yüzden" diye cevap verirler. Bu son derece yanlış bir açıklama ve şimdi size asıl sebebi açıklayacağım. 

    Öncelikle bu açıklamanın neden yanlış olduğunu anlatayım.İlk olarak hatırlamamız gereken dünyanın çapı; ekvatorda 40.000km. Dünya bir gün içinde kendi etrafında tam bir dönüş yaptığına göre, ekvatorda duruyor olsanız bir günde 40.000km yol kat edeceksiniz. Bir günde 24 saat olduğuna göre saatte 40.000/24 = 1666km /saat hızla dönüyoruz. 

    İkinci hatırlamamız gereken ise görecelik kuramı. Uzaydan bakıldığında siz saatte 1666km hızla ilerleyen bir kişisiniz. Ama dünyadan bakıldığında km hızınız 0. Olduğunuz yerde zıplayacak olsanız uzaydan bakıyorsak, hızınız yine 1666km. Ama zıpladığınız andaki hızınız da 1666km olduğundan dünyanın hızı sizinle aynı olmuş oluyor.  Dünyanın ters istikametinde, doğudan batıya 16km/saat hızla koşuyor olsanız, uzaydaki hızınız 1682 km/saat olacak. Batıdan doğuya koşuyor olsanız ise hızınız uzayda 1650km/saat olacak. Yani dünyanın dönüş hızının veya istikametinin sizin hızınız üzerinde bir etkisi yok. 

    O zaman neden Istanbul'dan Singapur'a gitmek 10 saat 40 dakika sürüyor da, dönüş 12 saat sürüyor? Cevap atmosferdeki rüzgar akımları. Resimde dünya üzerinde hakim atmosferik akımları görebilirsiniz. Kuzey yarım kürede soldan sağa rüzgar oklarının olduğu yerden seyahat ettiğimiz için giderken rüzgarı arkamıza alıyoruz, dönerken ise rüzgara doğru gidiyoruz. İşte farkı yaratan da bu.