Thursday, December 20, 2012

Alexander Jansson

Fazla söze gerek yok. Tüm çizimlerine bayıldım. Sanki hepsi birer ayrı masal dünyası. Kısa film de yapıyormuş. Çizim ve karakterlerde Tim Burton ve Neil Gaiman havası var.

İsveçli sanatçının diğer eserlerine Deviantart/Alexander Jansson'dan  veya www.alexanderjansson.com adresinden ulaşabilirsiniz.












Sunday, August 12, 2012

Dünyanın en büyük uçağı hangisi?

Birçok konuda yazıyorum ama hep DÜNYANIN ENleri konuları ilgi çekiyor. İlgi çekmenin yanında artık aldığım okur istekleri de hep ENlerle ilgili. Bugün de Dünyanın En büyük uçağı hangisidir diye bir okuyucu sorusu gelmiş. Sayenizde ben de dünyanın ENlerini öğreniyorum :)

Dünyanın en büyük uçağı - Antanov 225

Dünyanın en büyük ve en ağır uçağı ünvanını halen koruyan Antanov 225, tam 600ton ile havalanabiliyor. Rusların uzay mekiğini taşımak üzere yapılmış fakat Rus uzay programı iptal edilince Antanov da ıskartaya alınmış. 1991 yılında bu sefer de kargo uçağı olarak kullanılmaya başlamış. 2001 yılında bir rekora imza atarak 4 tank taşımış. 2002 yılında ise İran körfezinde bulunan Amerikan askerlerine 250.000 hazır yemek taşımış.



Ayrıca 2012 filminde de başrol oyuncularından biriydi diyebiliriz.

Diğer uçakların da bir listesini verecektim ama Antanov diğerlerinden neredeyse %50 daha büyük olduğu için sadece bir iki fotoğraf göstermekle yetineceğim. Tam listeye Wikipedia'dan ulaşabilirsiniz.



Dünyanın en büyük gemilerini öğrenmek için tıklayın.

Monday, July 9, 2012

2012 yılı dünyanın en hızlı arabaları

Oğlum henüz 4 yaşında ama TopGear isimli BBC yapımı bir TV programının hastası. Programdaki arabalar Richard Hammond, James May ve Jeremy Clarkson isimli 3 sunucu tarafından inceleniyor. Dünya çapında 350 milyon kişi tarafından seyredilen bu programın diğer araba programlarından farkı ise pisti. İngiltere'de Surrey'de bulunan pist, 2. dünya savaşı sırasında Kanada havaalanı olarak inşa edilmiş. Daha sonra İngiliz hava kuvvetleri tarafından test ve üretim merkezi olarak kullanılmış. Sonra da Lotus firmasının test sürücüleri tarafından arabaların hızlarının test edildiği bir piste dönüştürülmüş ve sonrasında BBC'nin Top Gear programındaki arabaları ve sürücüleri test etmek için kullanılıyor.

İşte sizinle paylaşacağım dünyanın en hızlı arabaları listesi Top Gear'ın yıllar içinde özel dizayn edilmiş pistinde test ettiği arabalara ait.
Top Gear test pisti

5. Lamborghini Aventador LP700-4
En yüksek hızı saatte 354 km. 0'dan 100'e 2.9 saniyede çıkıyor. 515 kw gücünde motoru V12 tipi ve önde yer alıyor. 7 ileri vitesi var. 4 çeker bir araba ve 1575 kg. Top gear pistinde 5. sıraya 2011 yılında oturmuş. Birçok farklı listede 2012 yılının en beğenilen arabası seçilen Lamborghini Aventador'un adına daha çok Ronaldo'nun son arabası ve Kim Kardashian'ın Kanye West'e aldığı 750 000 dolarlık araba diye rastlamış olabilirsiniz.  




4. McLaren MP4-12C
En yüksek hızı saatte 333 km. 0'dan 100'e 3 saniyede çıkıyor. 441 kw gücünde motoru V8 twin turbo tipi ve önde yer alıyor. 7 ileri vitesi var. Arkadan itişli bir araba ve 1434 kg. Top gear pistinde 4. sıraya 2010 yılında oturmuş. McLaren karbon fiber alaşımı 11 yıl önce F1 arabalarında kullanan ilk firma. 11 yıl sonra karbon fiber teknolojisini geliştirip, ucuzlaştırarak binek otomobillerinde de kullanmaya başlamış.




3. Ariel Atom 500 V8
En yüksek hızı saatte 275 km. 0'dan 100'e 5.4 saniyede çıkıyor. 354 kw gücünde motoru 32 valve V8  tipi ve önde yer alıyor. 6 ileri vitesi var. Arkadan itişli bir araba ve 550 kg. Top gear pistinde 3. sıraya 2010 yılında oturmuş.



2. Ultima GTR 720
En yüksek hızı saatte 378 km. 0'dan 100'e 5.5 saniyede çıkıyor. 530 kw gücünde motoru V8  tipi ve önde yer alıyor. 5 ileri vitesi var. Arkadan itişli bir araba ve 1050 kg. Top gear pistinde 2. sıraya 2000 yılında oturmuş.


1. Caparo T1
En yüksek hızı saatte 322 km. 0'dan 100'e 5.5 saniyede çıkıyor. 429 kw gücünde motoru V8  tipi ve önde yer alıyor. 6 ileri vitesi var. Arkadan itişli bir araba ve 575 kg. Top gear pistinde 1. sıraya 2007 yılında oturmuş.




Neymiş arabanın en güçlüsü değil en hafifi, en turuncusu ve arkadan itişlisi makbulmüş :)


Top Gear'ın full listesine buradan ulaşabilirsiniz. 

Sunday, June 17, 2012

Havai fişekler hayvanlara zararlı

Istanbul'da havai fışekler resmi bayramlar haricinde yasaklanmış. Bu haberi tartışırken arkadaşlarımdan biri havai fişeklerin kuşları öldürdüğünü söyledi. Havai fişeğin atıldığı noktadan kuş geçme ihtimali çok düşüktür deyip bu söylediğine inanmamıştım. Sonra bugün araştırdım, gerçekten de doğru söylüyormuş. 

Havai fişeklerin çıkardığı yüksek ses sadece kuşları değil, tüm hayvanları son derece kötü etkiliyormuş. Her havai fişek sesinde evden kaçan, huzursuzlanan hayvanların sayısı neredeyse %100 artıyormuş. Öyle ki sesten uzaklaşmak için o kadar uzağa kaçıyorlarmış ki, bir daha geri dönemiyorlarmış. 

Bildiğiniz üzere hayvanların kulakları bizden çok daha hassas. Havai fişeğin gürültüsü hayvanları geçici de olsa sağır edebiliyormuş. Panik içinde ne yapacağını bilmeden uçan kuşlar da binalara çarpıp ölebiliyorlarmış. Veya açık denize uzun bir süre uçup sonra geri dönecek enerjiyi bulamadıklarından ölebiliyorlarmış.

Yapılan araştırmalar bu tip beklenmedik gürültülerin hayvanlarda kalıcı hasarlar bıraktığını da saptamış. Havai fişeklerin sıklıkla atıldığı stadyum yanındaki ördekler hayatları boyunca minik kalırken, şehir içindeki parktaki ördeklerin çok daha büyük oldukları gözlenmiş. Bazı köpekler bu tip sesleri hayatları boyunca unutamaz ve sinir hastası da olurlarmış. 

Kısacası havai fişeklerin yasaklandığı çok iyi olmuş. Darısı diğer illerdeki hayvanların başına.  

Saturday, May 26, 2012

Paratoner nedir?


Benjamin Franklin'in politikacılığının yanısıra mucit olduğunu, hatta PARATONER'i icad ettiğini biliyor muydunuz?

Benjamin Franklin
1700'lü yıllarda Amerika gelişirken ve her geçen gün daha yüksek binalar inşa edilirken, şimşek çarpması sonucu birçok yangın çıkıyormuş. Bu soruna bir çare arayan Benjamin Franklin bir uçurtmanın ucuna bir anahtar bağlamış, uçurtmayı elektrik kablosuna bağlayıp, diğer ucuna da toprağın içine gömdüğü bir demir levhaya bağlamış. Uçurtmayı yıldırım çarptığında elektrik anahtar ve kablo sayesinde güvenli bir şekilde yere inip, toprağın içine girerek hiçbir yere zarar vermemesi sağlanmış. Bu başarılı deney sonrasında paratoner tüm dünyada kullanılmaya başlanmış. 

İnanılanın aksine şimşekler ilk olarak direkt paratonerlere çarpmıyorlar. Havadaki elektrik akımı, kolaylıkla ilerleyebileceği bir bir ortam arıyor ve yere ulaşıncaya kadar en geçirgen yüzeylerden atlayarak yoluna devam ediyor. Yani havada elektrik artmaya başladığında çevrede bir paratoner var ise aranmakta olan elektrik akımının bu paratoneri bulması oldukça kolay oluyor. 

Elektrik paratonere ulaştıktan sonra, paratonere bağlı kablo ile yeryüzüne iniyor ve toprağın içine giriyor. 

Wednesday, March 28, 2012

Tarihi çöplerle yok etmek - Böylesi görülmedi

Tarihte ilk defa parasını basan 3 kentten birinin kalıntılarının üzerine ÇÖPLÜK kuruluyormuş. Eski çağ tarihçisi Prof. Dr. Veli Sevin'in konuya ilişkin yazısını aşağıda bulabilirsiniz. 

Prof. Dr. Veli Sevin - 11 Şubat 2012 - Küçük Menderes Gazetesi
Geçen gün 4 Şubat Cumartesi tarihli Küçük Menderes Gazetesi'nde Türkönü Köyü muhtarı sayın Cengiz Şen'in feveranını görünce dayanamayıp eşim Prof. Dr. Necla Arslan Sevin ve iki arkadaşla birlikte Ödemiş belediyesinin yeni "Katı Atık Döküm Alanı'na" gittim. Ödemiş-Kaymakçı yolunun 10. kmsinde Türkönü köyü sınırları içinde, karayolunun 1 km kadar kuzeyinde. Hazırlıklar başlamış, levhası bile dikilmiş yol kenarına. Az ilerideki tepeler ve eteklerinde ise antik bir ören yerinnin kalıntıları yer alıyor. Adı Neikaia...
Neikaia, bir diğer şekliyle Kilbianol-Neikaia yani Yukarı Küçük menderes halkı Kilboslular'ın Neikaiası. Bölgeye adını veren Kilbos, Küçük Menderes'in en büyük kolu olan bugünkü Kadın Deresi'nin antik ismiydi. Bursa yakınındaki bugün İznik adını taşıyan Nikaia'dan ayrılabilmesi için ona Kilboslular'ın Neikaiası adı verilmişti. Çevredeki kayalara oyulmuş oda mezarlarından anlaşılacağı üzere kuruluşu MÖ. VII yy'a Lydia Krallığı dönemine değin uzanıyor. Nereden bakarsanız bakın yaklaşık 2500 yılı aşan bir tarih söz konusu. Roma imparatorluğu döneminde Küçük Menderes havzasının doğu ucunda yaşayan yerli aşiretleri, köy topluluklarını iskan etmek, kent kültürüne geçişlerini sağlamak amacıyla geliştirilmiş ve büyütülmüştü. Bölgemizde kendi adına para basabilmiş üç kentten biri. En eski parası MÖ I. yy tarihlidir. Bazı paralarının arka yüzünde Sağlık Tanrısı Asklepios'un ve çoğu kez de oğlu kabul edilen cüce Telesphoros'un resimleri bulunuyor. Hastalıktan kurtulma, nekaheti simgeleyen bir tanrı. kentin bir tür sağlık merkezi olarak kabul edildiği anlaşılıyor. MS. V. yyda Efes metropolitiğine baülı bir psikoposluk merkeziydi. Neikaia antik kentinin bölgemiz için son derece önem taşıyan bir yerleşim alanı olduğu belli. Henüz belgelemeye yönelik ciddi bir araştırmaya konu olmamış, kesin sınırları da saptanmamış. Duyuyoruz ki şimdi bu tarih hazinesi üzerine bir çöplük kuruluyor ne yazık ki. 
Yer seçimini kimler yaptı bilmiyorum ama bu yöredeki en uygun olmayan yeri seçtikleri de açık. Küçük menderes havzasında çok fazla antik kent kalıntısı yoktur. Olanların üzerine de çoğu kez modern kasabalar kuruludur. Koloe-Kiraz, Palaiapolis- beydağ, Dioshieron-Birgi ve Hypaipa-Günlüce antik kentlerinin acıklı durumları ortada. Arkeolog eli değmemiş ve Ödemiş için gelecek vaad eden en uygun eski eser alanı burasıdır.  İleriki yıllarda arkeolojik yönden rahatlıkla kazılıp açılabilecek bu eşsiz sahayı yitirmeden çok düşünmek gerekir. Ödemiş bindiği dalı kesmemelidir. Konunun ayrıntıları hakkında henüz hiçbir bilgim yok fakat ne olursa olsun antik bir ören yerinin eteklerine kalabalık bir nüfusun çöplerini dempolamak olacak iş değil doğrusu. Anımsayabildiğim kadarıyla Türkiye'de ilklerden biri olacak. Bu çağda tarihini göz göre göre çöplerle yok eden bir zihniyetin varlığını görmek bir ödemişli olarak beni derinden yaralıyor. Bu konudaki gelişmeleri izlemeye devam edeceğim. 

Sunday, March 11, 2012

42 nedir?


Bilindiği gibi yaşamla ilintili birçok sorun vardır, bunlardan en çok bilinenleri, insanlar niye doğar? Niye ölür? Niye aradaki zamanın büyük bir kısmını dijital saat taşıyarak geçirmek isterler? 
Milyonlarca yıl önce hiper zeki bir varlık soyu yaşamın anlatımına ilişkin giriştikleri ağız dalaşına köklü bir çözüm getirmeye karar verdiler. Kendilerine görkemli bir süper bilgisayar yaptılar. Bilgisayar öylesine muazzam bir zekaya sahipti ki daha veri bankaları bağlanmadan önce 'düşünüyorum öyleyse varım' dan başlayarak sütlacın ve gelir vergisinin varlığını çıkarsayacak kadar ileri gitmişti. Bilgisayarın adını Derin Düşünce koydular. 
Ve Derin Düşünceye sordular 'Yaşam, Evren ve herşeyin anlamı nedir?'  
Cevabın hesaplanması 7.5 milyon yıl sürdü... 
Süre dolduğunda milyonlarca insan cevabı duymak üzere toplanmıştı. 'Yedibuçuk milyon yıl ırkımız Büyük ve Umutlu Aydınlanma Gününü bekledi. Yanıt Günü' Coşkulu kalabalıktan çığlıklar kopuyordu. Kürsüdeki bir adam 'Artık hiçbir zaman sabahaları uyandığımızda Ben kimim? hayattaki amacım nedir? diye sormayacağız' dedi. Herkes nefesini tutup bekliyordu.  
Ve Derin Düşünce açıkladı .... 'Hayat, Evren ve Herşeyin yanıtı 42'
Doğru soruyu sormadıklarını fark eden zeki yaratıklar, soruyu bulabilmek için daha da büyük bir bilgisayar yaratırlar. Dünyayı...


Bugün Douglas Adams'ın doğum günü. Kült bilim kurgu kitaplarından Otostopçunun Galaksi rehberinin en mühim bölümünü paylaşarak kendisine selam göndereyim istedim. Ayrıca 42'nin ne olduğunu bilseniz de iyi olur. 

Saturday, March 10, 2012

İlk topuklu ayakkabı


Neredeyse herşeyde olduğu gibi ilk topuklu ayakkabı da yine Mısırlılar tarafından asaletin bir göstergesi olarak giyilirdi. Romalılar zamanında ise topuklu ayakkabılar yerini tiyatrocular ve hayat kadınlarının giydiği mantar platform ayakkabılara bıraktı. Orta çağlarda ise hem kadınlar, hem erkekler takunya giymeye başlandı. Takunya'nın asıl amacı ise pahalı ayakkabıların ve ayakların temiz kalması idi. 
1400'lü yıllarda tekrar ortaya çıkan platform ayakkabılar ilk defa Türkiye'de kullanılmaya başlandı ve buradan Avrupa'ya yayıldı. Bu platform ayakkabılar sadece kadınlar tarafından giyiliyordu ve o kadar yükseklerdi ki baston veya yardımsız yürümek neredeyse imkansızdı.  

1500'lü yıllarda ise topuk daha çok ata binenlerin botlarında kullanılmaya başlandı. Binicilerin botlarındaki topuk, ata binerken ayakların üzengiden kaymasını engellemek amacı ile kullanılıyordu. 

Bugünkü topuklu ayakkabıları moda dünyasına kazandıran ise (1519-1589) Catherine De Medici'dir. Kısa boylu ve çok güzel olmayan Cathrine, 14 yaşında iken Fransa kralının en büyük oğlu ile nişanlandığında prensin aşık olduğu başka bir kadın olduğunu biliyordu. Düğünde hem Fransız halkını, hem de prensi etkilemek amacı ile zarif topuklu, mücevherlerle süslenmiş ayakkabılar yaptırdı. Düğün bittiğinde topuklu ayakkabılar moda olmuştu bile. Topuklu ayakkabılar yine hem kadınlar, hem erkekler tarafından kullanılmaya başlandı. 

1700'lü yıllarda ise Fransa kralı Loui, sadece soyluların kırmızı topuklu ayakkabı giyebileceğini ve hiç kimsenin kendisinden daha yüksek topuklu giyemeyeceğini emretti.

1791'de Napolyon eşitliğin göstergesi olarak topuklu ayakkabı giymeyi yasakladı ve 1860'lara kadar topuk popülerliğini yitirdi. Dikiş makinasının icadı ile topuk tekrar moda dünyasına geri döndü.

Guinness rekorları arasındaki en yüksek ticari topuklu ayakkabı 51cm topuğu ile Hintli James Syiemiong'a ait.

Friday, February 17, 2012

Einstein'ın değerleri

İngilizcesi çok güzel yazılmış, Türkçe'ye tercüme etmeye çalışıp metni ziyan etmek istemem. Daha önce taslak olarak kaydetmişim ve paylaşmamışım, sanırım tercüme edebilirim cesareti gelmiş o an üzerime :) şu an imkan yok diyorum. Bu metni yazan Steve Jobs'ın da biyografisini yazan Walter Isaacson'un Einstein kitabından alıntıdır. Rahatlıkla burada yazanlar kadar katıldığım başka birşey yok diyebilirim. 

The most important aspect of Einstein's personality was his willingness to be a non-conformist. It was an attitude he celebrated in a forward he wrote near the end of his life to a new edition of Galileo. "the theme that I recognize in Gallileo's work is the passionate fight against all dogma based on authority. " Einstein was rebellious enough to throw out conventional thinking that had defined science for centuries. He bristled over all sorts of tyranny over a free mind. Einstein's fundamental creed was that freedom was the lifeblood of creativity. The development of the science and the creative activities of the spirit requires a freedom that consists in the independence of thought from the restrictions of authoritarian and social prejudice. Nurturing that should be the fundamental role of the government and the mission of education.
There was a simple set of formulas that defined Einstein's outlook. Creativity required willingness not to be conformed. That required nurturing free minds and free spirits which in turn required a spirit of tolerance. And the underpinning of tolerance was humility. The belief that no one had the right to impose ideas and beliefs on others.

Friday, February 10, 2012

Karda neden heryer sessiz?

Bazen sabah uyandığımızda perdeler kapalı olduğunda dahi kar yağmış olduğunu biliriz. Ama karın yağmur gibi sesi olmadığından bunu nasıl anlarız? Etrafın normalden daha sessiz olmasından... 


Kar taneleri yere yavaş yavaş ve dağınık bir şekilde düşerler. Yere düşen bir kar tanesinin üzerine aynı şekilde bir kar tanesinin düşme ihtimali yok denecek kadar azdır. Bu sebeple üst üste duran kar tanelerinin arasında minik hava cepleri oluşur. Bu hava cepleri de ses dalgalarını emerek, yansımalarını ve çoğalmalarını engeller. 

Kar akustiği özellikle askeri alanda mühim bir konu. Ortam seslerini algılamaya çalışan bir aletin karlı veya karsız ortamda ölçümleri son derece farklı sonuçlar verecektir. Karın yoğun olduğu bir günde yüksek sesle kapatılan bir çöp tenekesi kapağının sesi kulağımıza çok daha zayıf gelirken, karsız bir günde tüm şiddeti ile ulaşacaktır. 

Ses dalgalarının kar üzerinde ilerleyişini anlamak üzere çeşitli deneyler yapılmış. Bunlardan en sık rastladığım ise bir silah ile yapılanı. Silahın ateşlendiği noktadan 60metre öteye bir sensör yerleştiriliyor ve ses dalgasının boyu ve şiddeti ölçülüyor. Karlı ve karsız havada yapılan ölçümlerin farkını saüdaki tabloda görebilirsiniz. Üstteki grafikte sesin ne kadar yüksek olduğunu görebileceğiniz gibi, alttaki karlı alanda sesin hem alçak oluşu, hem de bozularak ilerlediği de görülmekte. 

Thursday, January 26, 2012

Dubai'de görülmesi gereken yerler

Dubai'nin dünyanın en ekileyici şehirlerinden biri olduğuna şüphe yok. Gerek dünyanın en büyük binası Burj Halife'si ile, gerek çöl kenarında bir vahaya benzetilen şehir yapısı ile, gerekse süper lüks alışveriş merkezleri ve lokantaları ile eşi benzeri bulunmaz şehirlerden biri. Bu şehrin çok enteresan bir efsunu olsa gerek ki, şehri ziyaret edenler ya çok beğeniyor, ya da hiç sevmiyor. En sevdiğim ilk 5 şehir listesine giremese de, benim beğendiğim şehirlerden biri. Toplam 3 kere gittim. İkisi Burj Khalife büyüsüne, diğeri çöl ve deniz tatili niyetine.      

Dubai'yi beğenmeme katkıda bulunan turistik mekanları sırasıyla şunlardı. Bakalım siz bu şehri benim kadar beğenecek misiniz?  
 
1) Burj Khalifa: Dubai şehir silüeti gökdelenlerden oluşuyor. Burj Khalifa da bunlardan en yükseği; tam 830metre. Fakat şehirde o kadar çok gökdelen var ki, Paris'te Eyfel kulesinin zırt pırt önünüze çıkması gibi Burj Khalifayı her daim göremiyorsunuz. Ancak dibine gitmeniz gerekiyor ki, kafanızı tepeye kaldırıp binanın tepesine bakasınız ve saniyesinde kendinizi birkarınca gibi hissedesiniz. 
Burj Khalifa'nın ortalarında bir gözlem katı bulunuyor ve buraya bilet alıp çıkmak mümkün. En az 2 haftalık sıra oluyor. Bu sebeple Dubai gezinizi organize etmeye başlarken, en başta Burj Khalifa çıkış biletlerini internetten almalısınız. En iyisi tam güneşin batma saatlerinde yer ayırtın, bu şekilde yılın belli zamanlarında hem güneşin batışını, hem de Dubai Mall'daki ışık gösterisini tepeden izleyebilirsiniz.
Dünyanın en yüksek binası olan Burj Khalifa hakkında daha önce detaylı bir yazı yazmıştım, buradan ulaşabilirsiniz.
 






2) Dubai Mall ışık gösterisi: Akşam 19:00'dan itibaren her yarım saatte bir 5 dakikalık muhteşem bir ışık gösterisi yapılıyor.  Gösterinin yapıldığı havuzun çevresi restaurant dolu ama burada da gündüzden rezervasyon yaptırmazsanız yer bulmanız neredeyse imkansız. Havuzun etrafındaki restaurantların yanında aynı zamanda Dubai Mall içinde bazı restaurantların da balkonlarından izleyebilirsiniz. Mesela biz TGI Friday's'in balkonundan izledik, yemekleri harika değildi ama gösteriyi tepeden izlemek güzeldi. Bu arada Dubai Mall da devasa bir alışveriş merkezi. Ülkemizdeki dev alışveriş merkezlerinden pek farkı yok kanımca. Fakat hem çok büyük, hem her tarafı mermer olması nedeniyle en azından kapıdan kafanızı uzatmanıza değecektir. 
Dubai Mall


3)   Emirates Mall kayak merkezi : Eğer yazın ortasında Dubai sıcağından bunalırsanız veya canınız kayak yapmak isterse, başlangıç seviyesinde bir pist olarak gayet başarılı. Hem kızak, hem snowboard, hem de kayak yapmak mümkün. Kıyafet ve kayak malzemelerini oradan kiralayabilirsiniz, yanınızda kendiniz veya çocuğunuz için kıyafet taşımanıza gerek yok.


Gold Souk
4) Old city - eski şehir: Dubai, modern ve eski Dubai olarak ikiye ayrılıyor. Modern Dubai'de hep gökdelen ve modern binalar var ve sokakta yürüyen insan görmek neredeyse imkansız. Metroya bile taksi ile gidiliyor. Eski Dubai'ye indiğinizde ise gerçek şehre inmiş oluyorsunuz. Burada Gold Souk ve Spice Souk dedikleri bizdeki Kapalı ve Mısır çarşılarının birer benzeri var ama eğer kapalı çarşıyı gördüyseniz burası size çok sıradan ve sönük gelecektir.  Altın çarşısının karşısında kanalda bir sürü denizci teknesi var. Eskiden bir balıkçı köyü olmasından dolayı sanırım bu tekneler çok daha otantik görünüyor. 
Balıkçı teknesi

Atlantis
5) Akvaryum: Tabi ki Dubai'de de akvaryum var, hem de iki tane. Bir tanesi Atlantis isimli bir yerde, diğeri ise yine Dubai Mall içinde. Dubai Mall içinde akvaryum ve deniz hayvanat bahçesi var. Alt kattaki bölümde dev bir akvaryum var ki bunu alışveriş merkezinin içinde gezerken de görebiliyorsunuz. Alacağınız bir bilet ile hem akvaryumun tünelinden geçebiliyorsunuz ki (daha önce akvaryuma gittiyseniz), hem de 2 kat yukarıdaki farklı balıkların ve deniz yaratıklarının bulunduğu hayvanat bahçesine girebiliyorsunuz. Ama bir seyahatte sadece tek bir akvaryuma gideyim diyorsanız benim önerim Atlantis'teki akvaryum olacaktır. Hem tankların içi çok güzel dekore edilmiş, hem de akvaryumları izlemek için etrafta çok güzel divanlar ve minderler var. Ayrıca Dubai'ye sıcak bir havada gitti iseniz Atlantis'teki su parkında da bir gününüzü rahatça geçirebilirsiniz. Kilometrelerce kaydırakları varmış, biz hava sebebi ile gidemedik. Ama reklamlarından gördüğümüz kadarı ile etrafında köpek balıklarının yüzdüğü kaydırak tüneller içinden kayıyor olmak, hem heyecanlı, hem keyifli olsa gerek. 


6) Creek park: Dubai gibi çölün ortasında yemyeşil bir park, içi de çocuklar için dev trambolinler, oyun merkezleri, çocuk parkları dolu. Ayrıca gerek çocuklar, gerek büyükler için bisiklet ve akülü arabalar kiralamak mümkün. Ağaçlarla dolu bu park yazın ortasında da bu kadar yeşil ve ferahlatıcı oluyor mu bilemem ama en güzel vakit geçirdiğimiz yerlerden biri oldu. Hele çocuklu gidiyorsanız kesin tavsiye ederim. Yalnız parkın herhangi bir yerinde yemek yiyecek bir yer bulamadık. Ancak büfeler vardı, yanınızda sandviç götürmenin faydası olabilir.
Creek park
7) Burj El Arab: Tabi ki son olarak Burj El Arab'dan söz etmeden olmaz. Dünyanın tek 7 yıldızlı oteli. Bu oteli gezmek isterseniz tur ile gezebiliyorsunuz ama tur dahi kişi başı 100dolarmış diye duyup biz vazgeçtik. Discovery'de belgeselini izlemiştik bununla yetindik. Binanın tepesinde uzaktan da görülebilen yuvarlak bir pist var, meğer tenis kortu imiş. Yani Burj El Arab çevresinde dolaşırsanız  dikkatli olun kafanıza bir teniz topu düşebilir. :) Burj El Arab'a gitmedik ama yakınında yine bir alışveriş merkezi vardı, little Venice. Venedik'e benzettikleri, gondollarla gezi yapılan ve çevresi restaurantlarla dolu bir alışveriş merkezi. Hoş otantik bir yerdi. Bir akşam yemek yemeğe gidilebilir. 

8) Otel seçimi: Beach oteller genelde mina seyahi diye bir bölgede. Asla ve asla Le Meridyen otelini tavsiye etmiyorum, (yanındaki Westin ve One&Only de aynı müesseseninmiş) . Yorumlarımı trip advisor ve booking.com'a yazdım, burada uzun uzun bıkbıklamayacağım. Uyarmış olayım da. 

Keyifli geziler

Saturday, January 21, 2012

1 metre ne kadardır?

1 metre = 0.000621371192 mil
1 mil = 1609.344 metre

Bir metrenin ne kadar olduğunu aşağı yukarı biliriz. En azından kendi boyumuzdan, yaklaşık uzunluğu konusunda bir fikrimiz vardır. Fakat neden 1 metre gözünüzde canlanan o uzunluk kadar hiç düşündünüz mü? 

Sebebi Fransız Bilim Akademisinin standart bir birim yaratabilmek için kararlı davranmış olması. 1792 yılında  astronom Jean Baptiste Joseph Delambre ve meslektaşı Pierre Mechain, Kuzey kutbundan, ekvatora kadar olan uzaklığı ölçmek üzere Fransız Bilim Akademisi tarafından görevlendirildi. Delambre Fransanın kuzeyindeki Dunkirk'ten güneydeki Rodez'e kadar, Mechain ise Barcelona'dan Rodez'e kadar ölçüm yapacaktı. Sadece bu kadar bir ölçüm ile meridyenin açısı bulunabilecek ve gerisini kağıt üzerinde hesaplayabileceklerdi.  Ölçüm ancak 7 yılda  sonuçlandırılabildi. 

1 metrenin ne kadar olduğunu göstermesi için platinium ve iridyumdan bir (resimdeki) prototip yapıldı. Bu ilk prototip hesaplamadaki hatadan dolayı 0.2mm daha kısa idi. Yine de uzun bir süre standart olarak kabul edildi. Halen Fransa'da BIPM binasında saklanıyor. 

1960 yılında daha pratik bir hesap olabilmesi amacı ile krypton'un yaydığı dalgaboyuna göre hesaplanmasına karar verildi. Bunun sebebi ise metrenin kolaylıkla hesaplanabilmesiydi. (o zamanlar bakkallar krypton satıyordu sanırım :)

Einstein'in ışık hızının sabit olması fenomeni üzerine yaygınlaşan teoremleri sonrası ise 1983 yılında metrenin bugünkü tanımı sabitlendi;

Metre, ışığın sürtünmesiz ortamda 1/299 792 458 saniye içinde kat ettiği yolun uzunluğu kadardır. 
Malum ışığın hızı saniyede 299 792 458metredir.

Pierre Mechain
Jean Baptiste Joseph Delambre

Sunday, January 8, 2012

Elsa Einstein

 
Albert Einstein'ın ikinci karısı Elsa Einstein, hem anne tarafından, hem baba tarafından kuzeni imiş. (Fotoğraflarına bakın gerçekten birbirlerine ne kadar çok benziyorlar. Ama merak etmeyin Einstein'ın tüm çocukları ilk karısından.)

Albert de, Elsa'nın ikinci kocası. İlk kocasından iki kız, bir oğlan çocuğu olmuş. Ne yazık ki oğlu doğumundan kısa bir süre vefat etmiş. Elsa ve Albert'in ilişkileri Albert halen ilk karısı ile evli iken başlamış ve iki yıl boyunca Albert karısını terk edene dek devam etmiş.