Ya ben İstanbul'u alırım, ya da İstanbul beni.”
Osmanlı imparatorluğunun henüz 21 yaşındaki padişahı II. Mehmet...
Ya da daha çok bilinen adıyla “Fatih Sultan Mehmet.”..
Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetme isteği sadece hırslı karakteri ve gençliğinin verdiği ateş sebebiyle değildi. O da bütün şehzadeler gibi Hz Muhammed’in İstanbul’un fethini müjdeleyen hadisleri ile büyütülmüştü. Bu hadislerden en bilineni şöyledir;
“Istanbul mutlaka feth olunacaktır. Onu feth eden asker, ne güzel asker; feth eden kumandan, ne güzel kumandandır.”
Daha önce de birçok Osmanlı padişahı İstanbul’u almaya çalışmış ama başaramamıştı. Şehir karadan geçmeyi imkansız kılan kalın surlarla, denizden de Haliç’e girişi engelleyen demir zincirlerle korunmaktaydı. Denizin akıntısı çok kuvvetli olduğundan gemilerin Haliç'e girmeden kıyıya yaklaşmalarına olanak tanımıyordu. Kısacası İstanbul'u feth etmek her yiğidin harcı değildi.
Sultan Mehmet, ilk olarak Anadolu Hisarının tam karşısına Rumeli Hisarını yaptırdı ve Anadolu'dan gelecek Türk ordularının yolunu güvence altına aldı. Istanbul’un aşılmaz olarak bilinen surlarını devirebilmek için, o güne kadar görülmemiş büyüklükte havan topları döktürttü . Bu devasa topların taşınması için Edirne ve Konstantinapolis arasındaki yol neredeyse yeniden yapıldı. Donanma kuruldu. Balkan devletlerine ordular gönderilerek gözdağı verildi ki Istanbul'a yardım etmeyi akıllarının köşesinden geçirmesinlerdi.
Durumun giderek ümitsizleştiğini gören Bizans İmparatoru, surların önüne geniş hendekler açtırmış, Haliç'in güvenliğini sağlamak amacıyla da girişine zincir çektirmişti.
1452 yılında Osmanlı Imparatorluğu, Bizans Imparatorluğuna savaş ilan etti. Osmanlı ordusu Istanbul’u ve civarındaki kaleleri kuşatmaya başladı. Şubat 1453’te dev toplar Edirne’den taşınmaya başlandı. 5 Nisan 1453’te Sultan 2.Mehmed’in komutasındaki 100.000 kişilik Osmanlı ordusu Istanbul’a doğru harekete geçti.
Teslim olmaları için gönderilen elçilerin Bizans’tan red cevabı ile dönmesi ile havan topları surları dövmeye başladı. Şehri kilometrelerce kuşatan surlarda gedikler açıldıkça, Bizanslılar duvarları yeniliyordu.
Haliç ve Karaköy arasına çekilen zincir de Osmanlı donanmasını durdurmuştu. Sultan Mehmed’in atakları binlerce kayıpla geri püskütülüyordu.
Istanbul Osmanlı’ya teslim olmuyordu. Ama Sultan’ın da yenilgiye teslim olmaya niyeti yoktu.
21 Nisan gecesi padişah hocalarını ve komutanlarını toplayarak savaşın seyri hakkında görüşlerini sordu, hepsini tek tek sakince dinledi. Toplantının sonunda verdiği emir sadece askerlerini degil; yüzlerce yıl tüm dünyayı kendine hayran bırakacaktı. Sultan 2.Mehmet Haliç'e gerilmiş zinciri aşamayan 72 parça kadırganın karadan yürütülerek zinciri aşırtılmasını ve Haliç’e indirilmesini emretti...
Biz Peygamber müjdesini gerçekleştirmeye geldik. Biz Sultan Murad Han oğlu Mehmed Han'ız. Allah'ın izni ve yardımı ile imkansızı mümkün yaparız. Davranın, amele bulun, usta bulun! Dolmabahçe'den Beyoğlu sırtlarına doğru geniş bir yol açın. Yol boyunca kızakları döşeyin. Cenevizliler'den yağ alıp kızakları yağlayın. Amma çok gizli tutun. Bizans bu durumu fark etmemeli.
Hemen Dolmabahçe'den Beyoğlu sırtlarına uzanan bir yol yapıldı. Kızaklar döşenip, yağlandı. Gemilerin altına konacak arabalar hazırlandı. Çok sayıda manda ve öküz sağlandı. Ve bir gece içerisinde donanma Haliç'e indirildi. Sultan’ın verdiği emri takip eden sabah donanma Haliç'ten ateşe başlamıştı.
(birçok saygıdeğer kaynakta gemilerin kızaklarla taşınması olayı için efsanedir denilmektedir. Ama güzel bir hikaye olduğu için ve halen halkın büyük bölümü tarafından inanıldığı için anlatmaya değer diye düşündüm :) ama benim anladığım aslında böyle bir olayın gerçekleşmediği)
Ard arda yapılan hücumları takiben padişah 28 Mayıs’ta büyük taarruz için emir verdi. Aylarca süren kuşatma yüzünden çok bitkin olan Osmanlı ordusu, artık sadece imanları sayesinde savaşıyordu. Ulubatlı Hasan isimli yeniçerinin aldığı ölümcül yaralara rağmen, Bizans surlarınin tepesine Osmanlı sancağını dikmesi Bizanslılar için kırılma noktası oldu. Topkapı önünde gürzü ile savaşan Sultan Mehmed, toplarının deldiği surlardan şehre girdi.
Istanbul nihayet Osmanlı’nın olmuştu....
Sultan Mehmed şehre girdikten sonra ilk olarak Ayasofya’ya yöneldi. Sanki şehir soluğunu tutmuş, yeni sahibini selamlıyordu. Ayasofya’nın önünde atından indi ve gözyaşları içinde "Bundan sonra tahtım, İstanbul'dur!" diye buyurdu.
Bu zaferden sonra Fatih ünvanını alan Sultan Mehmed ilk olarak Ayasofya’nın 3 gün içinde camiye dönüştürülerek Cuma namazına hazır edilmesini buyurdu. Şehrin hiç bir şekilde zarar görmesini istemiyordu. Ayasofya’nın mozaiklerinin bile tahrip olmaması için sadece kireç ile kapatılmasını emretti.
Fatih şehrin yarısını savaşarak almıştı ama diğer yarısı da barış içinde teslim olmuştu. Osmanlılar barış içinde teslim olan halka asla zulüm etmezler, ibadethanelerine dokunmazlar veya islama dönmeleri için zorlamazlardı. Artık Osmanlı’nın olan Istanbul’dan kaçan Rumların evlerine geri dönmesi sağlandı, Patrikhanelerin yeniden açılmasına , yahudiler için de hahambaşlık kurulmasına izin verildi.
Akıllı ve adil bir hükümdar olan Fatih Sultan Mehmet, Bizans’ın son donemlerinde yıpranan ve fakirleşen Istanbul’da hızlı bir imar faaliyetine girişti. Yıkılan surlar onarıldı, vakıflar, medreseler ve camiler yapıldı. Bakımsız kalan Ayasofya tamir edilerek orijinali neredeyse bozulmadan camiye dönüştürüldü.
Dünya sahnesinden Bizans medeniyeti çekilirken, Osmanlı artık gerçek bir imparatorluk olmuş, Istanbul gibi bir başkente sahip olarak dünyadaki saygınlığını artırmıştı.