Thursday, December 8, 2011

Havuç eskiden turuncu değilmiş

17.yy'dan önce havuçlar çoğunlukla mor, beyaz ve kırmızı renkteymiş. Turuncu havuçların yaygın olarak ortaya çıktıkları yer ise Hollanda. Sebebi ise William Orange (Portakal) isimli bir asi lider. Alman Orange hanedanının en büyük oğlu olarak dünyaya gelen William 11 yaşına kadar protestan olarak yetiştirilmiş. Prens kuzeni ölünce, Prens ünvanını alarak yerine geçmesi öngörülünce Habsburg ailesinin himayesi altında katolik eğitimi alarak büyütülmüş. Bu ikili eğitim sonucunda son derece dindar bir kişi olmasına karşın, din özgürlüğünü savunan bir kişi olmuş. Katolik kilisesinin protestanlar üzerindeki zulmü karşısında sessizliğini koruyamamış ve kendisi katolik olmasına karşın, isyankarların elebaşı oluvermiş. 

Özellikle prensi olduğu Hollanda ve Brüksel'de birçok isyancı ile birlikte önemli askeri başarıları olmuş. İsyancılardan oluşan orduları ele geçirdikleri şehirlere girer girmez William Orange'ın armasını temsil eden turuncu bayrağı asar olmuşlar. William zamanında Hollanda'nın bayrağı da turuncu, mavi ve beyaz renklerden oluşuyormuş. Rivayete göre işte bu isyanlar zamanında William'ı desteklemek isteyen çiftçiler kırmızı, mor ve beyaz havuçlardan turuncu havuçlar elde etmişler. En büyük havuç üreticisi devletlerden biri olan Hollanda havuçları turuncuya dönünce, ticaret yolu ile tüm dünyaya yayılmış. 

Katolik kilisesi William'ı öldürene para ödülü vereceğini açıklayınca süikaste kurban gitmiş. Yerine gelen katolik hükümet Hollanda'nın bayrak rengini değiştirmiş, turuncu rengi her yerden kaldırtmış ve hatta bir süre turuncu havuç üretimini dahi yasaklamış. Fakat hiçbir işe yaramamış. Bugün halen protestanların rengi turuncu, katoliklerin rengi ise yeşil olarak biliniyor. 

Hatta İrlanda'da St. Patrick gününde eğer yeşil değil de, turuncu giyersek geleneksel olarak bir çimdik yermişiz.

Sunday, November 13, 2011

Dünyanın 7 Doğa harikası hangileridir?

New7wonders isimli organizasyon 11.11.2011 tarihinde dünyanın 7 doğa harikasını yapılan halk oylamasına dayanarak açıkladı. Şimdilik gayriresmi olarak açıklanan sonuçlar Ocak başında resmileşecek.

1) Amazon: Dünyanın en büyük yağmur ormanı, deltası ve en çok su taşıyan nehrini kapsayan bölgenin tamamı. Amazon ile ilgili bazı bilmeniz gerekenler ise şunlar;

  • Dünyanın temiz suyunun %20'sini üretiyor. 
  • 7 milyon m2 büyüklüğünde olan Amazon, 7 ülkeyi kapsıyor ve aynı zamanda dünyanın Nil nehrinden sonra en uzun nehri. (gerçi mevsim değişimlerinde nehirlerin uzunluğu değiştiği için Amazon'un mu, Nil'İn mi daha uzun olduğu konusunda tartışmalar var. Ama Amazon'un en çok su taşıyan nehir olduğu kesin)  
  • Dünyanın oksijeninin %15'ini üretiyor.
  • Güney Amerika'nın %40'ını oluşturuyor. Aşağıdaki harita Amazon ve diğer yağmur ormanlarının dünya üzerindeki yerlerini sarı ile gösteriyor. 


2) Halong Körfezi: Kireçtaşından oluşan yaklaşık 3000 adanın oluşturduğu körfez. Vietnamlıların inanışına göre tanrılar, ülkelerini istiladan korumak için ejderhalar göndermiş. Ne zaman bir düşman Vietnam'a yaklaşacak olsa Ejderhalar mücevherler püskürterek istilacıların önünü kesmişler. Sonra bu mücevherler adalara dönüşmüş.


3) Iguazu Şelalesi: Brezilya ve Arjantin sınırında bulunan bu nehir ve şelalenin de bir efsanesi var. Tanrılardan biri ölümlü bir kadın olan Naipi'ye aşık olmuş ve evlenmek istemiş. Naipi ise sevgilisi Taroba ile bir kanoya binip kaçmış. Sinirlenen tanrı kaçtıkları nehri ikiye ayrımış ve sevgilileri lanetlemiş. Nehrin nasıl kırıldığı fotoğraflarda net görülebilmekte.




4) Jeju adası: 2 milyon yıl önce volkanik patlamalarla oluşmuş bu ada Kore'de bulunuyor. En ilginç yanı adanın %12'sini oluşturan Gotjawal ormanının 21. yy'dan bu yana insan eli değmemiş olması. Adanın diğer bir özelliği ise mütemadiyen rüzgarlı olması.

5) Komodo: Endonezya'nın tamamı 17,508 adadan oluşuyor. Komodo ise bunlardan sadece bir tanesi. Adayı bu kadar önemli yapan ise Komodo dragonu isimli dünyanın en büyük kertenkelesi. Sadece bu adada bulunan bu kertenkelenin korunması amacı ile Komodo 1980 yılında doğal park ilan edilmiş. Adanın aynı zamanda pembe plajı var. Plajın pembe olmasının sebebi ise kırmızı ve beyaz kumu olması.


6) Puerto Princesa mağaraları: Filipinlerde bulunan 8.2 km'lik deniz içi mağarası. Dünyanın en uzun deniz içi mağarası.


 
7) Table mountain: Güney Afrika Cape Town'da bulunan 1086mt yüksekliğindeki tepesi düz dağ. Dünyanın 7 doğal harikasından biri olmasının sebebi ise üzerinde 2200'ün üzerinde bitki tipi bulunması. Hatta bunlardan bazıları neredeyse yok olmak üzere olan bitkiler; afromontane, fynbos, renostervelt bunlardan en kritik durumda olan bitkiler.


Tüm bu harikalardan kazananları Google'da ararken yine gördüm ki, aday olan ülkelerde çılgın pazarlama kampanyaları yapılmış. Çoğu da GSM operatörleri tarafından. Herşeyi keşke halka bırakmasak diye düşündüm. 28 aday mekan varmış. Keşke seçim de bilimsel bir kurum tarafından yapılaymış.

Bir sonraki bayram tatilinizi yaparken aklınızda bulundurursunuz :)

Dünyanın 7 yeni insan yapımı harikası 
Dünyanın 7 modern harikası 

Friday, November 11, 2011

Ya global ısınmayı durduramazsak?

Eğer global ısınmayı durduramazsak ne olur?

Intellectual Ventures şirketinden Nathan Myhrvold ve arkadaşları bu soruyu sormuş ve bir öneri getirmişler; Stratoshield.

Stratoshield yeryüzünün en üst katmanı olan stratosfere balonlar ile uzatılan bir hortumdan sülfür püskürtülmesiyle oluşturulacak kalkana verilen isim. Myhrvold'un söylediğine göre atmosferin %1'i kadar  sülfür püskürtülmesi, endüstri öncesindeki duruma dönmemize imkan tanıyabilirmiş. Sülfür'ün seçilme sebebi ise binlerce yıldır denenmiş bir madde olması. Sülfür volkanik bir patlamada ortaya çıkan en yoğun gazdır. İşte bu deneyim sebebi ile sülfür en uygun doğal madde olarak seçilmiş.

Myhrvold Stratoshield'ın hemen uygulanmasını değil, bu tip buluşların ve fikirlerin araştırılması çağrısında bulunuyor. Aşağıda Intellectual ventures tarafından hazırlanmış bir anlatımı bulabilirsiniz.

Bilim adamları bu çağrıyı ciddiye almış ve tartışmaya başlamış bile. Bazıları sülfürün atmosfer ve yeryüzü üzerinde çok daha negatif ve ölçülemez etkileri olacağında ısrarlı.

Global ısınmaya karşı düşünülmüş başka enteresan fikirler de var. İşte bazıları;

- Bitkilerin emdiği karbondiyoksiti alıp, tükenmiş petrol yataklarına hapsetmek. Maliyeti ve ya kaçak olursa endişesi var.
- Bir tanesi konteyner büyüklüğünde, karbon emen 100 000 makina kurmak. Henüz maliyet ve kullanacağı enerji tartışılıyor. Ayrıca toplanan karbondiyoksitin nerede saklanacağına ilişkin bir çözüm bulunamamış.
- Denize demir püskürtmek. Planktonlar, havadaki karbonsiyoksiti kullanarak besin oluştururlar. Demir de bu planktonların büyümesine ve çoğalmasına faydalı imiş. Denize demir ekleyerek, planktonları arttıracak ve planktonlar daha çok karbondiyoksit kullanacak. Bu fikir de okyanuslar üzerindeki etkileri sebebi ile eleştirilmekte.
- Gökyüzüne tuzlu su püskürterek, daha fazla bulut oluşmasının sağlanması.
-  Yörüngede dönecek ve ekvatora gölge yapacak büyüklükte partiküllerin, Saturn halkaları gibi dünyanın etrafında dönmesini sağlamak. Bu da trilyon maliyeti sebebi ile bir kenara itilmiş. 2002 yılında ilk olarak dile getirildiğinde hiç ilgi görmeyen fikir, bugün diğer önerilerle birlikte en azından tartışılmakta.

Tabi ki bu projelerin hepsi eğer insanoğlu karbondiyoksit salınımını durduramazsa üzerine kurulu. Şimdiye kadar farkedilebilir bir değerleme kaydedebildiğimiz söylenemez. Ama eğer karbon ayakizinizi azaltmaya niyetli iseniz bir sonraki yazımda kolaylıkla yapabileceğiniz bazı ipuçları ve öneriler vereceğim.

Saturday, October 8, 2011

Dünyanın en büyük teleskobu

Dünyanın en büyük teleskobu  Şili'de Atacama çölünde 5000mt yükseklikte bulunuyor. Bu büyük teleskop 20 tane dev çanak antenden oluşuyor. Gelecek iki yıl içinde alanda bulunan teleskoplara 46 adet daha eklenmesi planlanıyor. Bu sayede Hubble teleskobunun gidemediği noktaları dahi görebiliyor olacağız.(Hubble'ın çektiği fotoğrafları görmek için tıklayın)

ANTENLER NASIL ÇALIŞIYOR?
Tabi ki galaksinin uzak köşelerine bakabilmek için tüm bu antenlerin güçlerini birleştirmesi gerekiyor. Birlikte çalışma prensipleri ise bir fotoğraf makinasının fokus yapmasına benziyor. Bilim adamları bir cismi çok yakından incelemek istediklerinde antenleri birbirinden uzak noktalara götürüyorlar, daha geniş bir alanı araştırmak istediklerinde ise antenleri bir araya getiriyorlar. 1200kg ağırlığındaki antenlerin yeri özel bir kamyon ile değiştirilebiliyor.

Antenler her zaman alışkın olduğumuz aynalı teleskoplardan değil, radyo dalgaları ile çalışıyor ve radyasyon oranlarını büyük bir netlikle ölçebiliyor. Daha sonra bu radyasyon bilgisi bilgisayara aktarılarak fotoğrafa dönüştürülüyor.

Amerikalılara ait projenin adı ise ALMA (Atacama Large Milimetre/Submillimetre Array).

Uydular gökyüzünden nasıl dünyayı resmediyorlar?

Tuesday, September 20, 2011

Amsterdam'ın X'leri

Amsterdam'dayım... Heryerde ¨Amsterdam XXX¨ yazılı. Ankara'nın sembolü nasıl Hitit güneşi ise, Amsterdam'ınki de belli ki XXX. Şehirde seks ve uyuşturucunun yasal olması sebebi ile bu sembol seçilmiş olabilir diye düşünüyor insan. Ama hemen sonra hangi hasta belediye başkanı bunu şehrin sembolü yapar diye düşünüp vazgeçiyorsunuz. 


Araştırınca öğrendim ki XXX 1. yüzyıldan beri Amsterdam'ın sembolüymüş. Bir balıkçı olan St. Andrew 1. yüzyılda X şeklindeki bir çarmağa gerilerek öldürülmüş. Denizci olan Amsterdam'lılar da bu şekli bayrakları olarak seçmişler. İnsanlar bu Xlerin şehirlerini kutsadığına inanıyor. Bir X yangından, bir X selden, diğer X ise vebadan koruyormuş.

XXX daha sonra kraliyet hanedanının arması olarak da kullanılmaya başlamış. Halen bu hanedan armasını da şehrin birçok yerinde görülebiliyor. 

Bu arada şehirde XXX'in seks ve uyuşturucu ilintili kullanımı da turistik olarak oldukça kullanımda. XXX yazılı T-shirtler, çantalar, prezervatifler, anahtarlıklar, terlikler, tahta ayakkabılar, vs heryerde.  

Friday, September 16, 2011

Köpekler neden arabalara havlar?

Hergün eve gelirken bir grup köpek arabamın dibine yanaşarak, çılgın gibi havlıyor ve birine çarpacağım diye ödümü koparıyor. Neden böyle acaba, arabadan mı korkuyorlar diye merak ettim. Meğer içgüdüselmiş. Köpekler avcı hayvanlar olduklarından gerek oyun amaçlı, gerekse avlanmak amaçlı hareketli herşeye havlayıp, saldırmak isteyebilirlermiş. Belgesellerde gördüğümüz gibi önce gözleyip, sonra sinsice ama hızlıca yaklaşıp, sonra da saldırmak isterlermiş. Bu durumda önerilen kaçmadan sabit durmak. Bu durumda oyunu bozmuş oluyorsunuz. Ama eğer amacı avlanmak ise yüksek sesle sizin de bağırmanız çoğu zaman yeterli olacaktır. 

Sunday, September 11, 2011

Burçlar bilimsel mi?

Apollo 11'in aydan dönerken çektiği fotoğraf


Başak burcuyum, yükselenim ise Yengeç. Her iki burcun en belirgin iki özelliği olan çalışkanlık ve duygusallık huylarını da kesinlikle taşıyorum. Birçok kişinin burçlarla tanımlanan kişilik özelliklerini de şahsen gözlemliyorum. Hepsi içgüdüsel olarak sanki gerçekmiş gibime geliyor. Fakat Başak burcunun analitik ve kritik düşünce özellikleri ağır geliyor olacak ki, gezegenlerin insan karakteri ve kaderi üzerinde etkisi olabileceğine aklım ermiyor. Bir çılgın illaki bilimsel araştırmasını yapmıştır diyerek araştırdım ve en Washington üniversitesinde cevabı bulduğumu zannediyorum. Binlerce araştırmanın sonucunu yayınladıkları bu sayfada kısaca "yok öyle birşey" diyorlar. 

Araştırma tüm burçlar üzerinde etkisi çok büyük olduğu söylenen ay üzerinden yapılmış. Dolunay olan ve olmayan günlerde, insanların yaşadıkları duygusal tepkiler ve özellikle agresyonda artış olup olmadığını incelemişler; 

- Almanya'da son 7 yılda gerçekleşen 23.142 saldırının ayın konumu ile ilintisi bulunamamıştır. (2010)
- ABD'de bir yıl içindeki 20.5000 cinayetin ayın konumu ile ilintisi bulunamamıştır. (1979)
- 3 yıl içindeki 361.580 polis aramasının ayın konumu ile ilintisi bulunamamıştır. (1983)
- 18 yıl içinde 782 hasta kaydı ve 4600 doktor kontrolünde ayın durumu ilinti bulunamamıştır. (1997)
- 9 yıl içinde 8.473 acil psikiatrik başvuruda ayın durumu ilinti bulunamamıştır. (2006)
- 58 yılda 4.190 intiharın ayın konumu ile ilintisi bulunamamıştır. (1991)
- Almanya'da 38 yıl içinde 4.071.669 doğumda ayın durumu ilinti bulunamamıştır. (2008)

Buna karşın
- 5 yıl içindeki 11.613 saldırının daha çok dolunay olduğu geceler olduğu görülmüştür (1978)
- 1 yıl içindeki 34,318 suçun dolunay zamanı olduğu görülmüştür (1976)
- 4 yıl içinde kriz merkezine 76.065 başvuru olmuş. yeni ay zamanında kadınlarda artış, erkeklerde düşüş gözlenmiş (2003)
- 36 yıl içinde 354.150 hasta travma hastası olarak acile getirilmiş. Dolunay zamanı hafif artış gözlenmiştir (2009)

Washington üniversitesi durumun daha çok algıda seçicilik olduğunu savunuyor. Eğer alışılmamış bir olay dolunayda meydana gelirse, onu hatırlama olasılığınızın daha yüksek olduğunu öne sürmüşler. Hele Drakula hikayesini biliyorsanız. :)

Sonuçta kesin bir şekilde burçlar vardır, ya da yoktur diyen bir çalışma henüz bulamadım. Gerçek mi değil mi bilmiyoruz ama nasıl ortaya çıktıklarını biliyoruz. Buyrun okuyun Burçların ortaya çıkışı  





Thursday, September 8, 2011

Rahvan at yarışları nedir?

Rahvan at yarışları Ödemiş'de başlayarak Ege bölgesine yayılmış 50 senelik bir spor. Diğer at yarışlarından farklı olarak atlar 4 nala koşmuyor, çok hızlı bir şekilde yürüyorlar. Atın 4 ayağı da aynı anda yerden kalktığında hakem elindeki megafonla uyarıda bulunuyor ve 3 kere uyarılan at ve sürücüsü oyun dışı kalıyor. 

Yarış pistinde 2 ring var. İç ring'de atlar ısınıyor ve talim yapıyorlar, dış ringde ise yarışlar yapılıyor. 

Yarışma farklı sikletlerde oynanıyor;

Deste - 3 yaşın altındaki taylar
Ayak - 4 yaşındaki atlar
Küçük orta - 5 yaş atlar
Büyük orta - 5 ve yukarı yaşta olup, 3 kere küçük orta yarışı kazanmış olan atlar
Baş altı - 5 ve yukarı yaşta olup, 3 kere büyük orta yarışı kazanmış olan atlar
Baş - 5 ve yukarı yaşta olup, 3 kere baş altı yarışı kazanmış olan atlar


Ödemiş'te Rahvan at yarışlarının yapıldığı alanda bölge hastanesi yapılacağı söylentileri var. Ziyaret etmeye karar verirseniz, gitmeden önce bir kontrol etmenizde fayda var.

Sunday, September 4, 2011

Dünyanın en büyük gemileri hangileridir?

Tatildeyken Kuşadası'nda demirlemiş büyük bir yolcu gemisi gördük. Kuşada'sının minik adasından büyüktü. E doğal olarak dünyanın en büyük gemilerini araştırdım.

1) Dünyanın en büyük gemisi olan Prelude, 488mt uzunluğunda ve Shell şirketine ait bir doğalgaz gemisi + istasyonu. Güney Kore'de Samsung tarafından inşa edilen gemi  Avusturalya açıklarında doğalgaz çıkarıyor, depoluyor ve limanlara taşınması için kendinden daha küçük gemilere doğalgazı transfer ediyor. Fotoğrafta tam da böyle bir alışveriş anını görüyoruz. Uçak gemilerinin yaklaşık 6 katı büyüklükte. Shell resmi sitesinde bu gemi/istasyona ait birçok video ve fotoğraf bulabilirsiniz. 

   

2) 458,45mt uzunluğundaki Knock Nevis isimli gemi bir petrol tankeri. Gemi Yunanlı bir işadamı için yapılmasına rağmen ödemeyi tamamlayamadığı için Hong Kong'lu Orient Overseas container Line isimli şirkete satılmış. 87,000 tonluk kapasitesi olan gemi, Seawise Giant ismi ile denize inmiş. Birçok kez satılmış ve isim değiştirmiş. İran - Irak savaşı sırasında demirli olduğu limada Irak hava kuvvetleri tarafından bir paraşüt bombası ile vurulup, olduğu yerde batmış. Savaş sona erince Norman International gemiyi tamir edip "Mutlu Dev/ Happy Giant" adıyla denize indirmiş.  

1991 yılında satıldığında değeri 39 milyon dolarmış.  2010 yılında Hindistanda hurda yapılmak üzere tersaneye çekildiğinde adı Mont imiş.


1970'li yıllarda yapılmış Knock Nevis'in boyuna yakın, uzunlukları 411 ile 406metre arasında değişen 6 petrol gemisi daha bulunuyor. Bu gemiler öyle büyüktüler ki, İngiliz kanalı, Süveyş kanalı gibi dar denizlerden geçemiyolardı. Boru hatlarının da gelişmesi ile birlikte tek tek kızağa alınıp, hurda yapıldılar. 

3) 400metrenin altına indiğimizde yüzlerce konteyner gemisi birer, ikişer, onar, yirmişer metrelik farklarla birbirini takip ediyor. Temsili olarak 2006 yapımı olan Emma Maerskkonteyner gemisini seçtim. 397 mt uzunluktaki bu gemiyi seçmemin sebebi ile 2006 yılında  İngiltere'den Çin'e 10.000 konteyner dolusu Noel hediyesi taşımış olması. Şeker gemi :) Emma aynı zamanda dünyanın en büyük dizel motoruna sahip. Yapılışı esnasında köprüsünde çıkan yangında neredeyse tamamen ıskarta olma tehlikesi geçirmesine rağmen kurtarılabilmiş. Nazar değmesin.


4) Uzunluk olarak benzer olmasına karşın, maden taşıdığı için diğerlerinden farklı olan bir gemiden bahsetmek istiyorum; Vale Brasil: 362mt uzunluktaki gemi Brezilya'dan Asya'ya daha efektif maden taşımak amacı ile inşa edilmiş. Karbon emisyonunu %35 azaltabildiği söyleniyor. Dünyada maden indirebildiği ve aynı zamanda sığabildiği çok az liman olduğu her yere de kabul görmeyen bir gemi.

5) Ve iste sorumun çıkış noktasına geldik. Oasis of the seas: dünyanın en büyük yolcu gemisi.  Titanik'in 5 katı büyüklüğünde; 360mt. 2300'e yakın çalışanı var. Ama bana en ilginç geleni 12.000 ağaç ve çalı dikilmiş olması. Toplam yolcu kapasitesi 5400. Geminin denizin altındaki bölümü sadece 9metre derinliğinde, yani oldukça sığ bir gemi. Bu da aslında dalgalı denizde çok sallanacağı anlamına geliyor. Fakat gemi o kadar büyük ki, fırtınalı günlerde bile kaptanları geminin dengesinden çok memnun olduklarını söylüyorlarmış.

6) Son olarak da USS Enterprise isimli 1961 yapımı uçak gemisi var. 342mt uzunluğundaki bu savaş gemisi dünyanın nükleer enerji ile çalışan ilk uçak gemisi. Amerikan gemisi olunca tabi ki geminin bir takma adı da var; Big E.  Ayrıca içinde 2 nükleer reaktör olan tek gemi. 1962 yılında Ruslar'ın Küba'da nükleer silahlarını yerleştireceklerini haber alan Amerika'lılar Küba'ya blokaj uygulamışlardı. USS Enterprise Florida yakınlarında demirleyerek, Küba'ya giriş ve çıkışları engelleyebilmişti. 1969 yılında ise bir savaş gemisinin fazla ısınması sonucu USS Enterprise'da büyük bir yangın çıkmış ve 27 kişinin ölümüne ve 317 kişinin yaralanmasına sebebiyet vermişti. Eski bir savaş gemisi olmasından mütevellit, Amerika'nın Kore, Vietnam, Hindistan-Pakistan, Körfez savaşı, Afganistan, Irak maceralarında hep görev yaptı. 2010 yılında savaş gemisinin artık renovasyon zamanı da gelmişti. Amerikan ordusu renovasyonun 655 milyon $'ın üzerine çıktığını bildirerek 2013 yılında geminin ıskartaya alınacağını açıkladı.  



Image credits: U.S. Navy photo by Mass Communication Specialist 3rd Class Daniel J. Meshel and Seaman Harry Andrew D. Gordon

Dünyanın en büyük uçağı ile ilgili bilgi almak için tıklayın.

Monday, July 25, 2011

Töngül nedir?


Töngül,  İzmir'in ilçesi Ödemiş'e has bir çeşit pidedir. İçinde yumurta, bolca maydanoz, kıyma vardır ve odun fırınında pişirilerek hazırlanır. Fırından çıktığında üzerine tereyağ sürülür ve bir tur daha Ödemiş tulumu rendelenir. Kapalı ve açık olmak üzere iki tipi vardır. 


Töngül adını mucidinden almıştır. Töngül pide salonu Ödemiş'teki pide salonlarının hem şahıdır, hem de orjinali. Bu pide Ödemiş'te sabah saatlerinde kahvaltı niyetine yenildiğinden yemek isteyenlerin Ödemiş'e erken saatte gitmesini öneririm. Öğlene kalmaz. 
Hayatta en sevdiğim tatlardan biridir. 
Olsa da yesek. 

Wednesday, July 20, 2011

Deniz suyu neden içilmez?

Küresel ısınma kaynaklı sorunların başında su kaynaklarının gittikçe azalması geliyor. 50 sene sonra ciddi bir su sıkıntısı ile karşı karşıya kalacağımız söyleniyor. Peki dünyamızın 3/4'ü okyanuslar ve denizler ile kaplı iken neden su sıkıntısı çekeceğiz?

Çünküüüü deniz suyu içilmez.
Nedeeeeen?

Vücudumuzun günde ortalama 500mg tuza (çeyrek çay kaşığı kadar) ihtiyacı vardır. Tuz, sodyum ve klorid'in karışımından oluşan bir maddedir; sodyum klorid (NaCl).  Tuz vücudumuzun su dengesinden sorumludur ve sinirlerin iletilerini ulaştırır, oksijenin iletilmesini, hatta kaslarımızın çalışmasını sağlar.

Kanımızın sadece %0.9'u, tüm vucüt ağırlığımızın ise %0.25'i tuzdan oluşur. Deniz suyunda ise %3.5 oranında tuz bulunmaktadır; kanımızdan 3 kat daha tuzlu.

Peki bu tuzlu deniz suyunu içersek ne olur?

Vücudumuzdaki tüm sıvılar fazla tuzu dışarı atmak için seferber olur. Hücrelerimizdeki sıvılar dahi yardıma koşar ve çok kısa sürede dehidre oluruz. Hücrelerimiz susuzluktan işlerini yapamaz hale gelirler. Ekstrem durumlarda bilinç kaybı, beyin hasarı gibi sonuçlar doğabilir. Bu arada hızla çalışmakta olan kan hücrelerimiz de tuzu alıp, atılmak üzere böbreklerimize taşır. Böbreklerimiz fazla tuz yüklemesi sonucu iflas eder ve ölürüz.

Peki çözümü yok mu? Aslında var. 2002 yılında dünyada deniz suyunu, içme suyuna dönüştüren 12.500 tane santral vardı, bugünkü sayıyı bulamadım. Dünyanın toplam su tüketiminin %1'i bu şekilde karşılanıyor ve bunun %70'i de suyun az olduğu Orta Doğu ülkelerinde kullanılıyor; Suudi Arabistan, Libya, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn. 






Bu santrallerde kullanılan teknoloji de çok eski. Bildiğiniz yağmur yöntemi. Kazanlar içinde deniz suyu ısıtılıyor. Buharlaşıp havaya yükseliyor. Sonra yağmur gibi tekrar aşağıya damlamaya başladığında toplanılıyor ve içiliyor. Tuz kazanın içinde kalıyor.

Bu teknolojiyi, güneş enerjisi ile birleştirdikleri gün, su derdimiz kalmayacak demektir.

Tuesday, May 31, 2011

Kim "Ekmek bulamıyorlarsa, pasta yesinler" demiş?

Bu aralar medyada sık sık politika konuşulunca, Marie Antoinette'in ünlü sözü "ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler" önerisini de duyar olduk. Üniversite'de öğretmenlerimden biri doğrusunu anlatmıştı;

1) 1775 yılında Fransız köylüleri ayaklanıp, buğdayın fiyatını çok yükseltiyorlar. Öylesine ki halkın gelirinin %50si ekmeğe harcanır duruma geliyor. Bu durumdaki Fransa'da da tüm tatlı fiyatları ekmeğin altında kalıyor. Yani kadıncağızın önerisi aslen makul.

2) Bu cümle ilk olarak Jean-Jacques Rousseau'nun anı kitabında yazılmış ama o esnada Marie Antoinnette henuz 9 yaşındaymış. Bu cümleyi söylese söylese bir önceki prenses Marie-Thérèse'in söylemiş olabileceği düsünülüyor.

Hep aklıma takılıyor, TVdeki bilgi yarışmalarında halen sorulur ve cevabı hep Marie Antoinnette'tir. Bu tarihi hata ne zaman düzelecek acaba? Kadının kemikleri sızlıyordur, hem de senelerdir.

Kan kırmızı olmasına rağmen, damarlarım neden mavi görünüyor?

Her rengin bir enerji değeri vardır. 

Kırmızı - 171kj
Turuncu - 193kj
Sarı - 206kj
Yeşil - 226kj
Mavi - 254kj
Mor - 285kj




Kan ciğerlerimizden çıktığında açık kırmızı renktedir. Dolaşımını tamamlayıp geri dönerken de oksijeni azalır ve koyu kırmızı renge dönüşür. 

Damarların rengi ise beyazdır. 

Cildimize değen ışık derimiz tarafından emilir, tekrar gözümüze dönen ise ancak yüksek enerjili renklerdir, mavi ve mor gibi. 

Deney: Bir tüpe koyu kırmızı renkte boya koyun. Derin bir bardak sütün içine iyice daldırdığınızda boyanın rengi yine mavi görünecektir. Çünkü sütte de cildimizdeki gibi ışığı emen yağ, protein ve su bulunmaktadır.

Sonuç: Damarlarımız veya kanımız mavi değildir.

Sunday, May 29, 2011

Kaşıkçı elması dünyanın kaçıncı büyük elması?

Kaşıkçı Elması
Ben küçükken annem hep, Topkapı Sarayı'nda dünyanın en büyük 3. elması duruyor derdi. Her gittiğimde hayranlıkla bakıp kalırdım. Dün gece TV'de elmas hırsızlığı konulu bir film izlerken Kaşıkçı elmasından daha büyük olan 2 elmas hangileri diye bakayım dedim. Bir de ne göreyim!! Kaşıkçı elması minicik bir elmasmış... 

Kaşıkçı elması 86 karat büyüklüğünde, yani 17 gram.



Golden Jubilee
Dünyanın en büyük elması - Golden Jubilee 
Dünyanın en büyük elması ise 545 karat, yani 109 gram. İsmi Golden Jubilee ve Tayland Kralı Bhumibol'un 50. yıl kraliyet töreninde verilmek üzere 1997 yılında satın alınmış. Elmas, hem 2. Papa John Paul, Tayland Imamlarının başı hem de Budist rahiplerin başı tarafından kutsanmış. Topraktan çıkma tarihi ise 1985.
4-12 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor. Fiyatının bu derece düşük olmasının sebebi ise renginin sarı olması.Hükümet yine de ekonomik sıkıntı içindeki halkı öfkelenmesin diye taşın topaz olduğunu duyurmuş.










Dünyanın ikinci en büyük elması - Cullian 1
Cullian 1, 530 karat büyüklüğünde, yani 106 gram. 1905 yılında 3106 karat (yani 621 gram) büyüklüğünde bir taş olarak bulunmuş. Mücevher olarak kullanılabilmesi için 9 parçaya kesilmiş. Cullian 1 bu parçalardan en büyük olanını. Kesilen bu en büyük parça, İngiliz kralı 7. Edward'a doğumgünü hediyesi verilmiş. İster asasının ucuna takabiliyor, ister broş olarak kullanılabiliyormuş.
Tahmini değeri 400 milyon dolar civarında.

Cullian 1

#3 -  Incomparable diamond 
890 karatlık bir taştan kesilerek elde edilen bu elmasın büyüklüğü ise 407 karat. Tamamen pürüzsüz ve kesimi 2 yıl sürmüş. Elmaslar arasında halka satışma çımış olan tek elmas.
Tahmini değeri 20 milyon dolar.
Incomparable diamond


#4 - Cullian 2. 
Cullian 1'in kız kardeşi olarak anılılıyor. Aynı büyük elmastan kesilen ikinci büyük parça ve İngiliz kraliyet tacının üzerinde (altta) görünen elmas.
Cullian 2

Friday, May 27, 2011

Disney titizliği

19 Mayıs tatilini uzatarak Disneyland'e gittik. Birçok kişinin "Oğlun daha 3 yaşında bile değil... daha anlamaz ki... hatırlamaz... sonra götür... 5 yaşında götür..." gibi nasihatlarını göz ardı edip gittik. İyi ki de gitmişiz. Muhtemelen büyüyünce hatırlamayacak olması doğru (zira 4 yaşından sonra olan olaylar hatırlanıyormuş) ama çılgıncana eğlendiği de kesin. 

Tabi dönünce Disney araştırmamam mümkün değildi. Özellikle hayran kaldığım ise parkta çalışanların tavır ve davranışlarının her daim son derece kibar, yardımsever ve güleryüzlü olması idi. Nedir bu işin sırrı diye araştırdım ve gördüm kü bu mükemmeliyetçiliğe ulaşmak için koskoca bir kitap dolusu kuralları varmış. İşte size bazıları;

- Mickey Mouse ve tüm diğer karakterler asla ve asla konuşamazlar. 
- Bir Disney karakteri asla parkın farklı bir köşesinde olamaz. Yani Pamuk prensesi asla Star Wars mekanında göremezsiniz. 
- Bir noktada aynı anda bir karakterden birden fazla olması kovulma sebebi. Yani aynı anda iki Mickey mouse bir yerde olamaz. 
- Disney'de temizlikçi olarak çalışan kimse yok. Müşteri Hizmetleri biriminin görevi, hem ziyaretçilere yön göstererek, sorularını cevaplayarak yardımcı olmak ve aynı anda kirlenen bir yer varsa tamizlemek. 
- Temizlemenin bile kuralı var; bir görevli asla çöpü almak için eğilip almıyor fakat zarifçe kenara süpürerek almak zorunda. Eğilip tek bir çöpü almak, çöpü atanı kötü hissettirebilirmiş. 
- Yön soran bir ziyaretçiye tek parmak ile işaret ederek yön göstermek yasak. En az iki parmak veya tercihen avuç içini açarak yön gösterilmesi gerekiyor. Zira işaret etmek bazı kültürlerde kötü manada kullanılabiliyormuş. 
- Disney'de dansçı olarak çalışan erkeklerin sakal ve favori bırakmaları, küpe takmaları yasak. Kadınların ise saçlarının bakımlı, tırnaklarının kısa ve ojesiz olması gerekiyor ve ancak küçük mücevherler takabiliyorlar (bilezik yasak). Mor, yeşil, pembe gibi saç renkleri ve dövme yasak. Göz kalemi çekmek yasak. Ziyaretçiler her daim Disney çalışanlarına çekinmeden soru sorabiliyor olmalılar.
- Bir Disney çalışanı asla "Bilmiyorum" diyemez. Bilmediği durumda dahi size yardımcı olmak zorunda. 
- Ziyaretçilerden gelen saçma sorulara dahi son derece kibar bir şekilde cevap vermeliler. Saat 3'te başlayacak gösteri kaçta sorusuna dahi.

Hatırlarsınız belki, Disneyland Paris bir aralar batmak üzere diye bir söylenti dolaşıyordu. Bununla ilgili de bir sunuma rastladım, yaşadıkları en büyük sorunun Fransız kültürü olduğunu yazıyordu. Fransız halkının gülümsemeye pek alışkın olmadığı yazıyordu. Zira benim de gözlemim bir çok Disneyland çalışanının Amerika'lı olduğu idi, en azından konuşanları. 

Yani özet olarak çok iyi vakit geçirdik. Ve bir kez daha Disneyland'in kusursuz hizmetine hayran kaldım. Herkes işini bu titizlikle yapmalı.

Saturday, May 21, 2011

Cumartesi dünyanın sonu mu gelecek?

Harold Camping isimli 89 yaşında bir Hristiyan vaiz 21 Mayıs 2011'de dünyanın sonunun geleceğini iddia ediyor. Camping daha önce de 6 Eylül 1994'de dünyanın sonunun geleceğini (başarısız bir şekilde) tahmin etmişti. 

Bir senedir kasaba kasaba dolaşıp İsa'ya inanma çağrısında bulunan Camping ve arkadaşları dünyanın birçok şehrinde 20.000'in üzerinde açıkhava reklamı yapmışlar. Bu kadar para harcadıklarına göre gerçekten inanıyor olmalılar. 



Peki neden bu cumartesi?
Camping'in hesabı şöyle;

1) Atonement (kefaret) kelimesinin sayısal değeri 5
Completeness (bir bütün olma) kelimesinin sayısal değeri 10
Heaven (cennet) kelimesinin sayısal değeri ise 17
5 x 10 x 17 = 850 (neden çarpıyor bilen varsa açıklasın lütfen)

2) (850)2 = 722,500 (peki şimdi neden karesini aldı?)

3) Camping İsa'nın çarmıha geriliş tarihinin 1 Nisan 33 yılı olduğuna inanıyor. Bu tarihten 1 Nisan 2011 tarihine kadar 1978 yıl geçmiş.

4) 1978'i 365.2422 gün ile çarparsak 722,449 gün eder.

5) Bu tarihe 51 gün eklersek 21 mayıs 2011 ediyor.



www.religioustolerance.org sitesi dahi Camping'in hesaplamasındaki mantığı anlamakta zorlanıyorsa, benim şaşırmam normal sanırım.